1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ankara'nın yargı reformu hazırlıklarına eleştiri

7 Kasım 2018

Ankara, OHAL sonrası 2010 yılında hazırladığı Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'ni güncelliyor. Ancak hazırlıklarında sona gelinen belge ile ilgili hukukçuların ve muhalefetin kuşkuları var.

https://p.dw.com/p/37l9U
Fotoğraf: Getty Images/AFP/B. Kilic

AB ile 2005’te üyelik müzakere sürecini resmen başlatan Türkiye, yargı sisteminde hangi adımlarla ilerleyeceğini ilk kez 2010’da hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi ile ortaya koymuştu.

Belge, Türk yargısının tam bağımsızlığı ve güvenirliği için Ankara’ya bir yol haritası niteliği de taşıdı. Ancak Ankara zaman zaman belgeyi güncellese de Türkiye’de yargının bağımsız ve güvenilir olduğu konusunda AB’yi ikna etmeyi başaramadı. OHAL uygulamalarının da etkisiyle yargıdaki sıkıntılar konusunda Ankara’nın AB ile arasındaki makas iyice açıldı.

Ankara şimdi OHAL’i kaldırdıktan sonra 2010 yılında hazırladığı Yargı Reformu Strateji Belgesi’ni bir kez daha güncelleme kararı aldı. Bu güncelleme çalışmalarında da sona geldi. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün güncellenmiş belgesi ay sonunda açıklaması bekleniyor. Belge, Ankara’da AB ile pozitif gündemi yakalayabilmek için de fırsat olarak görülüyor.

Yargı sisteminin daha hızlı ve etkin çalışması yönündeki önlemlerin ağırlık kazandığı belgede, yargıya güvenin artırılmasına dönük adımların da toplumun tüm kesimleriyle diyalog halinde zaman içinde atılacağı taahhüdünde bulunuluyor. Bu adımların başında Gülen yapılanması soruşturmaları nedeniyle görevden uzaklaştırılan 4 bin hakim ya da savcının yerine yenilerinin atanması, hukuk eğitiminde düzenlemeler, adalet saraylarının yenilenmesi, arabuluculuk sisteminin aktifleştirilmesi ve dava dosyalarının hedeflenen sürelerde bitirilmesi gibi çalışmalar geliyor.

“Liyakat yok, baskı var”

Adalet Bakanlığı yetkilileri, belge güncellenirken bazı sivil toplum kuruluşlarının ve hukukçuların görüşlerinin alındığını söylüyor. Ancak Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan o hukukçulardan biri değil. “Bize görüş soran olmadı. Hakim, savcı sayısını çoğaltarak ya da yeni hukuk fakülteleri açarak Türkiye’de yargı süreçlerini hızlandırmak ve yargıya güveni sağlamak mümkün değil” diyen Sağkan, yargıdaki sıkıntıları en iyi bilen avukatlara görüş sorulmadan yargıda reform yapmanın mümkün olmadığı kanısında. Sağkan, “Önyargılı değiliz. Bize görüş sorarlarsa da yargı reformunun nasıl olması gerektiğini söyleriz” diyor.

Sağkan, hükümetin öngördüğü adımlarla yargı alanında kabul edilebilir bir reformun yapılamayacağını söylüyor. Sağkan, hükümete “Gerçekten bilgiyi ölçecek bir sınavla hakim, savcı alımını yapabilecek misiniz? Liyakatın yok, baskının var olduğu bir ortamda, üstünde iktidar baskısı hissetmeyen yargı mensuplarının çalışmasına izin verecek misiniz?” diye soruyor.

Hakim, savcı alımlarında 70 puan barajının kaldırıldığını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda Adalet Bakanı’nın yer aldığını, hukuk fakültelerinin ihtiyaç ve gerekler doğrultusunda eğitim vermediğini anlatan Sağkan, “Bugün Türk halkına sorulduğunda en güvenmediği kurumun yargı olduğunu söylüyor. Yargıda güveni tesis edecek şey, yeni binalar ya da hakim, savcı atamaları değil yargı mensuplarının bağımsızca çalışabileceği ortamın yaratılmasıdır” çıkışında bulunuyor.

“Her şey göstermelik”

Eski cumhuriyet savcısı ve yargıçlar sendikası YARSAV’ın eski başkanlarından Ömer Faruk Eminağaoğlu da Türkiye’nin AB üyelik sürecinde tıkandığını ve fasıl açamadığını hatırlatıyor. Eminağaoğlu, “Çünkü Türkiye reform yapmaktan tamamen uzaklaştı. Şimdi iktidar, kendisini yeni bir şeyler söyleme ve adım atıyormuş gibi gösterme zorunda hissediyor. Ancak her şeyin göstermelik olduğu ortada” diyor.

Eminağaoğlu’na göre yargı teşkilatının yarıdan fazlası, mesleğinin daha başlarında sayılabilecek deneyimsiz bir kadrodan oluşuyor. Eminağaoğlu, “Alınacağı söylenen kadro sayısı ve alınma yöntemi de gözetildiğinde, niteliksiz ve donanımsız yargıç ve savcı sayısının iyice artacağı görülüyor” tespitini yaptı. Eminağaoğlu, hükümetin dava ve soruşturmaların bakanlıkça belirlenecek hedef sürede bitirilmesini benimseyeceğine de dikkat çekti. Bakanlığın belirlediği sürede dava bitirmeye çalışmanın yargıç için yeni bir baskı unsuru olacağını dile getiren Eminağaoğlu, “İktidar reform yapacaksa yargıçları serbest bıraksın, onlara karışmasın” çıkışında bulundu.

"Darbe döneminden beter”

Ana muhalefet partisi CHP’den Sezgin Tanrıkulu’na göre hükümetin reform stratejisi belirlemek gibi bir derdi yok. Tanrıkulu, “Çünkü Türkiye’de yargı kurumu yok. Darbe dönemlerinde bile yargı, siyasete bu kadar göbekten bağlanmamıştı. Beter bir durumdayız” diyor ve bir yıldır hapiste olmasına karşın hakkındaki iddianame hazırlanamayan işadamı, insan hakları aktivisti Osman Kavala’yı hatırlatıyor. Tanrıkulu’na göre hükümet bu dava üzerinden işadamlarına, insan hakları savunucularına olduğu kadar yargıçlara, savcılara da gözdağı verdi. Tanrıkulu, “Öyle bir gözdağı ki, hakim ya da savcı çıkıp da tek kelime laf edemiyor” dedi.

Tanrıkulu “Adliyeler devlet kurumu gibi. Çağlayan Adliyesi sanırsın İSKİ, Ankara Adliyesi sanırsın elektrik kurumu. Yargı,  bugün tamamen yürütme organına bağlı çalışıyor. Siz hangi reformdan, hangi stratejiden söz ediyorsunuz” diye soruyor.

HDP'li Meral Danış Beştaş’a göre de hükümet nasıl bir stratejik belge hazırlarsa hazırlasın, bu belgenin halkın nezdinde kabulü söz konusu olmayacak. Beştaş, “Türkiye’de bugün halk yargı mensuplarından çok emniyet mensuplarına güveniyorsa bu bile yargının ne hale geldiğinin göstergesidir. Yargıç ve savcıların kafasında devlet duyarlılığı hukuktan önce geliyor. Oysa adalet duyarlığı olmalı” diyor. Beştaş, “Ne yazık ki, bugün Türk yargısı yürütmenin bir parçasıdır. Bağımsız değildir. Hükümet bunu görmek zorundadır” şeklinde konuştu.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe