Ekonomide canlanma zayıf kalıyor

Bu yılın son aylarında ekonomide bir canlanma göze çarpıyor.

Konut satışlarında azalma var… Ancak, konut satışları hükümet tarafından yönlendiriliyor. Kamu bankaları eksi reel faizle kredi veriyor. Konut alanlardan bir kısmı bunu değerlendirmek için konut alıyor. Bu nedenle hazır konut satışları ekonomik canlanmada bir piyasa göstergesi değildir.

Yabancılara satılan konut satışları, teşvik verilmesine rağmen geçen yılın Ekim ayına göre bu yılın Ekim ayında gerilemiş. Nedeni, AB ilişkilerinde bozulma ve Suriye sorunudur.

AB ilişkilerinde gerileme nedeniyle hem Avrupalının konut talebi geriledi… Hem de özellikle Akdeniz ve Ege'de yazlık almış olan Avrupalılar bunları satıp gittiler.

Eylül ayında, perakende satış hacminde geçen senenin aynı ayına göre yüze 3 artış var. Perakende satış hacmi neden arttı? Ortalama fert başına gelir artışı yok… İşçi ve memurun  reel geliri düşük… Zira gıda fiyatları, konut ve ulaştırma, çalışanların harcama sepeti içinde daha yüksek yer tutuyor. Ortalama TÜFE 'ye göre, ücret düzeltilmesi ve farkların 6 ay geç verilmesi çalışanların satın alma gücünün düşmesine neden oldu.

Perakende satışlardaki artışına, ertelenen talebin devreye girmesi etkili oldu. Çünkü, tüketici ihtiyaçlarını kriz de olsa daha fazla erteleyemiyor. Satışların artması, üretimin de artmasını sağladı.(Aşağıdaki tablo ) 

Mamafih, satışlara paralel olarak sanayi üretim endeksi de Eylül ayında geçen senenin aynı ayına göre yüzde 3.7 oranında arttı. Aynı zamanda imalat sanayiinde kapasite kullanım oranı da yüzde 75.4'ten yüzde 76.4'e yükseldi.

Kapasite kullanım oranı, kurulu tesislerin yüzde 100'ünün ne kadarının kullanıldığını gösteriyor. Söz gelimi bir saatte 100 birim mal üretmek üzere kurulmuş bir tesis aynı saatte 80 birim mal üretiyorsa, kapasite kullanım oranı yüzde 80'dir.

Piyasa talebi artarsa, kapasite kullanım oranı da artar. Aynı şekilde talep azaldığında, kapasite kullanım oranı da azalır. İktisatta rekabetçi piyasa yapısı varsa, siyasi sorunlar yoksa kapasite kullanım oranı enflasyon baskısı olup olmadığını ölçmek için sıklıkla izlenir.

Genel olarak yüzde 100 kapasite oranına ulaşılması zordur. Çünkü, üretimde enerji kesintileri, makina arızaları, bakım ve onarım çalışmaları, tatiller, grevler, işçi sorunları genel olarak kapasite kullanım oranını düşürmektedir. Uluslararası standartlarda ortalama kapasite kullanım oranının yüzde 90 olması normal sayılmaktadır.

Bizde kapasite kullanım oranının yüzde 76.4 gibi düşük olması, sabit giderler aynı kaldığı için üretilen ürün başına maliyetleri  artırıyor.

Öte yandan Eylül ayında aramalı kapasite kullanım oranı daha düşük, yüzde 75.6 oldu. İşin anlaşılmayan yanı da budur. Çünkü Eylül ayında TL kuru yüzde 25 dolayında daha düşüktür. Aramalı ve hammadde ithalatı daha pahalıdır. Bu şartlarda ara mallarının ithalata ikame olarak içeride üretilmesi gerekirdi. Böyle olsaydı aramalı üretiminde kapasite kullanım oranı ortalamadan daha yüksek olurdu.

Bu durum piyasa şartlarının çalışmadığını ve aynı zamanda iç üretimde kalite sorununun olduğunu gösteriyor.

Sonuç olarak; 2019 son çeyrekte düşük oranlı bir büyüme olur ve fakat 2019 yılını kurtarmaz. Dahası gelir artışı yaratan fert başına büyümedir. Türkiye'nin nüfus artış hızı yüzde birden yüksektir. Düşük büyüme durgunluğun devam etmesi anlamına gelir. Kaldı ki, dış borçların ödenmesi için önce gelir yaratmamız gerekir. Bu şartlarda en az yüzde 6 büyüme sağlamalıyız. Bunun içinde özel ve kamu kaynaklarını etkin kullanmak şarttır.  

 

Yazarın Diğer Yazıları