ANALİZ I Paris yeniden yanar mı?

Fransa'da 5 ve 10 Aralık'taki grev eylemliliğine sendikacılara göre 1,5 milyon kişi katıldı. Burjuvazinin has sözcülerinden Chirac'ın eski bir bakanı 'Dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahibiz, o bu piçleri bitirebilir' diyebiliyorsa durum çok vahim demektir.

Yılmaz Turan - Fransa

Sadece bugünlerde değil, yıllardır Fransız burjuvazisi için işler iyi gitmiyor. Ne sosyalist Mitterand'ın reformları ne de Sarkozy'nin dizginlenemez neoliberal politikaları kapitalizmin bunalımlarını yok edebildi. Ekonomik krizlerle doğrudan bağlantılı politik bunalımlar, son yıllarda kaçınılmaz bir biçimde toplumsal hareketliliklere yol açar oldu. 

5 ve 10 Aralık'taki büyük grev eylemliliğine, polis raporlarına göre bir milyon, sendikacılara göre ise 1,5 milyon kişilik bir katılım söz konusu. Burjuvazinin en has sözcülerinden Jacques Chirac'in eski bakanı Luc Ferry, eylemciler için eğer “Dünyanın dördüncü büyük ordusuna sahibiz, o bu piçleri bitirebilir” diyebiliyorsa, durum çok vahim demektir. 

Çalışan sendikalı-sendikasız işçiler, 4 milyonu aşkın işsiz, kamuda çalışan binlerce memur, öğretmenler, öğrenciler, hastane çalışanları ve direnişçi “Sarı Yelekliler” ne mi istiyorlar? “Avrupa-Atlantik kapitalizminin temsilcisi ve Angela Merkel ile Christine Lagarde tarafından teşvik edilen Medef*-Macron'a 75 yıllık sosyal hak ve güvencelerimizi budatmayız” diyorlar. En başta da çalışan milyonları doğrudan ilgilendiren “Emeklilik Reformu” geliyor. Buna “buzdağının görünen kısmı” diyebiliriz. 

Aslına bakılırsa, burjuvazi kontrol altında tuttuğu yazılı ve görsel basının tüm demagojilerine karşın, çok basit gerçeklerle bile yüzleşmek istemiyor, onlardan kaçıyor. Gerçek şu: Fransa'da tüm demokratik ve sosyal haklar, yalnızca mücadele ve eski ayrıcalıkların kaldırılması yoluyla elde edilmiştir. 1936 yılında 5 milyon işçinin grev ve fabrika işgali, 1945 sonrası yılların Fransız Komünist Partisi ve sosyalist işçi sendikası CGT'nin direnciyle, 1968'de 10 milyon işçinin grev mücadelesiyle kazanılmış haklardan söz ediyoruz. Onun için Fransız işverenlerinin, yani MEDEF'in “Fransa'nın sosyal haklar modeli Gaullistlerle komünistlerin ittifakıdır. 1944 ile 1952 arası yapılan her şey geri alınmalıdır. 1945'li yıllardan ayrılma zamanı gelmiştir, artık reformlar kaçınılmaz” diye çırpınması, aslında doğrudan burjuvaziden gelen uzlaşmaz bir sınıf karşıtlığı ilanından başka bir şey değil. 

ACI HESAP DUYGUSU

Avrupa Komisyonu'nun emirlerini uygulayan Emmanuel Macron, çalışanların ortak denetimi altındaki sosyal güvenlik emeklilik fonlarını sadece burjuvazinin ve hükümetin denetiminde bir emeklilik yasası halinde değiştirmek istiyor. Hedefi hak gasp edici böyle bir “emeklilik reformu”. Sözde bir “reform”  bu.  

Şöyle: Mevcut sisteme göre, ayda 2 bin avro ücretle hiç aralıksız 43 yıl çalışan bir işçi 1658 avro emekli maaşı alabilmektedir. Bu hesaplamada 43 yıl içerisinde en iyi 25 yıl genel baz olarak değerlendirilmektedir. Yeni getirilmek istenen sisteme göre ise, aynı işçi aynı ücretle 43 yıl çalışmasına rağmen, önceki 25 yıl 43 yıl üzerinden hesaplandığından alacağı net aylık 1162 avro olmaktadır. Elbette, artık nasıl bir şeyse, o çalışan insan bu 43 yıl içerisinde hiç işsiz kalmamış, hastalık nedeniyle dahi olsa işgünü kaybetmemiş olmalıdır. Aradaki fark 496 avro tutuyor ki, bu da yüzde 30'luk bir gelir kaybı demektir. 

Tabii bununla da kalmıyor yeni “reform”. Emekli bir işçinin ortalama maaş alma yılının 18 yıl olduğunu düşünürsek, ortada toplam 107 bin avroluk hak kaybı vardır. İşte Fransız işverenlerin, MEDEF'in gaspetmek istediği para da budur. Milyonlarca emekli düşünüldüğü zaman, olayın büyüklüğü daha da anlaşılır olacaktır.

SINIF HAREKETLENİYOR

Doğal olarak, işçiler, işsizler, emekliler, tüm kamu çalışanları, öğrenciler, her renkten ilericiler ve sarı yelekliler artık harekete geçiyor. Sınıf mücadelesinin barometresi işçi sınıfı tarafında yükseliyor. Nesnel koşullar, öznelliği zorluyor. Sınıf bilinci üzerinde yıllardır uzanan örtü aralanıyor. İşçi sınıfının içgüdüsel bilinci, bir sınıf bilincine doğru evrilme sinyalleri veriyor. 

Çalışanlar, 1793'ün jakoben cumhuriyetçilerinin sloganını, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm” diye haykırıyor. Çeşitli renklerden ilericiler “Ya sosyalizm ya barbarlık!” diyerek Fidel'i hatırlatıyor. Cesur sarı yelekliler “sosyal adalet, demokratik, laik, egemen ve bölünmez bir Cumhuriyet için“ ilerici bir Frexit ve Ris'i hep vurguluyorlar. Özellikle de tüm iş kollarında örgütlü değişik sendikaların, büyük bir disiplin içerisinde yan yana yürümeleri bir kazanım olarak değerlendiriliyor. 

Ve geç de olsa bazı ilkler yaşanıyor. Enternasyonalin kızıl, komünistlerin orak-çekiçli, yurttaşların da üç renkli bayrakları bir arada bulunuyor. Büyük bir komünist partisini yeniden inşa etmek isteyen PRCF ve JRCF'li komünistler, kitleyle yüzleşebiliyor, eylemlilik içerisinde sosyalizmi kurmayı amaçlayan sosyalist devrim ve sosyalist iktidar için talepler görünür oluyor. 

Talepler, şu sloganlarla kitlelerin dikatini çekiyor: Kapitalizme ve emperyalizme hayır, AB ve NATO'dan çıkılmalıdır, ulusal borsadaki 40 büyük şirket tazminatsız kamulaştırılmalıdır, fabrikalarda işçi denetimi artık bir zorunluluktur, özelleştirmeler durdurulmalıdır, SNCF ve EDF halkın malıdır... Bunlar gibi nice slogan ve bildiriler eşliğinde insanlar 30'u aşkın şehirde boy gösterebildiler. Sınıf mücadelesinde büyük oyuncu olmasa da, kitlelerin antifaşist, yurtsever, halkçı ve ekolojik, toplumsal ilerleme mücadelesinde birleştirici bir katalizör olabileceğini de daha bugünlerden haber vermeye başladılar.  

Bunlardan daha önemlisi, bir dönem avrokomünizmin koçbaşı konumundaki Fransız Komünist Partisi'nin etkisiyle sınıf mücadelesinde “müzakereyi” yücelten, ama en ileri işçileri bünyesinde barındıran CGT'nin de, yeni hareketlenmeler karşısında sınıf mücadelesini gündemine alıp bir güncellemeye gitmek zorunda kalmasıdır. Nesnellik öznelliği zorluyor.  

Artık kendi saraylarında “müzakereler” yapan, Macron'dur. Merkel'in, Macron ve Lagarde'ın ne müzakereler yaptığını bilemeyiz, ama Fransız işçi sınıfının mücadeleye başladığını görmek durumundayız. Gerçekten de ortada bir hareketlenme var artık. Nasıl sonuçsuz kalabilir? 

* MEDEF: Fransa Sanayici ve İş Adamları Derneği.