Anlatmadılar...
Ümidin renginin olduğunu...
Bir papatyanın ümitsizliği soldurduğunu...
***
Bana bir “Şimdiki Zaman Dürbünü” ver; bütün zamanları seyredeyim.
***
Yolda...
Bir levha çıksa karşıma;
Üzerinde: “Sonsuza gider...” yazsa...
***
Bu ilaçların can etkisi yok; yan etkisi çok!
***
Bir ömür köşe bucak saklanıyoruz;
Ölüm yakalıyor bizi!
***
Hayatın tekrarı yok; “tekrar”ın hayatı olsun bâri!
***
İyi fotoğraf çeken bir arkadaşım, çektiği bir fotoğrafımın altına bir espri kondurmuş; hoşuma gitti; paylaşayım dedim: “Bu resmi görünce bana gülüyor olduğunu biliyorum. Çünkü seni ben çektim. Seni çekemeyenlerden değilim.”
Bu da benden: “Ebediyen, beraberce, yarınlara senin fotoğrafların; fakirin de fotolafları kala... Güle güldüre çek/elim hayatın güzelliklerini!”
***
Her şey sende saklı; sen de sende...
***
Gel;
Gel geç sevdalardan vazgeç!
***
Neşe ve endişe iç içeyse dünyadayız, demektir; telâşa gerek yok!
***
Gidebilirsin;
Sevgin burda kalacak!
***
İşte iğne... İşte iplik... İşte ilik... Gerçi dünya bir ân... Bir mevsimlik... Ve dökülüyor her yanın;
Söküklerini dik!
***
Görmemiz gerkenler var/dı! Gelmeseydik zaten konu yoktu. İyi ki gönderilmişiz.
***
Aforizmatik veya m/izahî veya fantastik şeyler okumak istediğinizde ortalık çok resmî demektir.
***
Para; kaç para eder;
Ölüm kapıya dayanınca...
***
Değişik düşünenlere “değişik” bakarsanız; değişik şeyler çıkmaz ortaya.
***
Hayat bu;
Hikâye, her seferinde yeniden başlıyor!
Sular hep taze; ellerini yu!
***
Burası dünya; bil de; fazla üzülme; her yanın ayrılık, ölüm; sürprizi bol bir yer. Malı mülkü ağır; taşıyabileceksen yüklen!
***
Ertelemekten elinde “şimdi” kalmıyordu! Elinde “şimdi” kalmayınca... yaşamış oluyor muydu!
***
Seni unutmadım.
Cesaretim yok;
Bu yüzden kaçıp durduğum...
***
Can kulağıyla dinlemiyorsan; niye dinliyorsun beni?
***
Hayatın bir kenarı şiir, bir kenarı masal, bir tarafı hikâye ve saire de... her tarafı yaşamak dolu...
***
Bir de konuşuyor;
Ağzında kelime yok!
***
Kahraman biriydi;
Önce kendini yendi;
Yola öyle çıktı.
***
Paralı imtihanları kazanmak için geçici kaybetmeleri göze almak gerekiyor. Dünya geçici ama insanlık ebedî...
***
Herkes kendi içine dönse; yönler bu kadar karışır mıydı!
***
Hayal âleminde yaşıyorsun, diyor arkadaşlarım bana. Yani gerçekçi olmalıymışım. Ne yapayım; anlamıyorum ki! Meselâ diploma dediler, aldım ve hayalî çıktı. Diplomalara harcadığım gerçek ömrümün karşılığını hâlâ alamadım. Arkadaşlarım hayalî konuşuyorlar. Çalıştıkları yerlerde hayal meyal dolanmayan kaç kişi var. Mış gibi yaşayanlar; size söylüyorum!
***
Eğitimde Kamçatka’dan önde olduğumuzu tahmin ediyorum!
***
Çiçek gibi, diyoruz; çiçeğe ne diyelim, peki?!... Çiçek, diyeceksiniz; tamam! Adam gibi, diyoruz; adam kim, peki?!... Herkes adamını bulsun; ben buldum! (Adı bende saklı!)
***
Konuşuyordu...
Gel gör ki... anlamıyordum!
Karşımda “yabancı” biri vardı!
Fırtınalı bir okyanustaydım.
Tutunacak yer arıyordum;
Anladı beni; tebessüm etti.
Kelimelerin yok; boğulacaksın, dedi.
Diplomalarımı gösterdim;
Acı bir tebessümle baktı bana.
“Yabancı” sustu!
***
Nerede kelimesizlik, kavga, gürültü, gevezelik varsa; fukaralık bitmez orda! Kelimesi az olanlar; çok konuşur. Bir de: “Sesini değil; sözünü yükselt!” var ya... hatırlatayım dedim.
***
Hürriyet varsa; korku yoktur. Korku varsa; hürriyet yoktur.
***
Gökyüzü mü aha şurada; bakışına bağlı her şey...
***
Kendine bile yakın ol(a)mayan... sana yakın olabilir mi?!...
***
Bunca “gerçek/çi/ler” arasında yaşamanın ne “renk” olduğunu ben de merak ediyorum da... Dünya rüyası mı; rüya dünyası mı?!...
***
Sen çekip gidiyorsun;
Takılıp kalıyorum ben!
***
Yoo...
Ümitsiz olsam;
Sıralamazdım bozuk düzen düzenin;
Düzensizliklerini!
***
Adalet yoksa; bahar gelmez oraya!
***
Çarçabuk... Çok çabuk... Durmadan... Hemen...
Ağlamam da gülmem de bitmeden; bitiyor hayat!
***
Acele etme;
Vaktini bekliyor her şey;
Güneş doğacak.
***
Ölümün farkında değilsen; hayatın da farkında değilsin!
***
Kendi karneni kendin ver;
Her nefes ölüp dirildiğini gör.
Heey! Nereye bu “sefer!”
***
Ertelemek hayatı yalnızlık...
Meselâ gecikmek nefeslerin davetine...
Katılmıyorsan kuşların saadetine;
Adım başı yalnızsın işte!
***
Konuşmak; çok zaman susmaktır!
***
İlacın ilaca...
Doktorun doktora ihtiyacı var!
Derdimi anlatmak istiyorum;
Dilimden kelimeler uçmuş!
***
Evet... Türkçe dersi var, okullarda; “Türkçe” yok!
***
Ölümkârlığımı anlatıyor sonbahar, kar...
***
Üstünkörü bakışlar yeter mi bu yıldızlara, çiçeklere, vesairelere; “üstüngörü” bakışlar gerekiyor.
***
Dünyaya boğulduktan sonra; ne kadar akıllı olursan ol; ne fark eder ki...
***
Amaaan!
Yoruyorsun beni;
Sessizliğimi duymuyorsun!
***
‘Öyle ya sesi olur karanfilin;
Kokusundan önce...
***
Rüzgârın boyunu ölçüyordu iki fırtınalı kalp;
Küçük kaldı rüzgâr; görünce onları.
Aman bir özür, bir özür; sorma!
Acaba diyorum: Üzülür mü aşksızlar da;
Her fırtına-yı aşkta;
Kendilerine üzülen rüzgârlara!
***
Dedikodu, gıybet, çekiştirme...
Ne derseniz deyin; kalbi yoran şeyler...
Bir çocuk; bir çocuğun...
Kuşlar ağaçların...
Yıldızlar gecelerin gıybetini yapmaz.
Kıymeti yok gıybetin; felâketi çok!
***
Âşık ol!
Madı ki anlasın Mecnun’u Ferhad’ı!
Âşık ol!
Madı ki... bilsin sükûtu, feryadı!
***
Uzak durma;
Ver elini;
Hayatın hep değişen
Rengine ve bestesine.
***
Sık sık unutuyordu;
Bir şey vardı halbuki;
Hatırlamaktan öte...
***
Fotoğraflar...
Eski zaman çığlığı...
***
Sözün kıs(S)ası... aşk...
***
Cehaletim yazmakla {sırrolmaktan} çıkıyor.
***
Kendini ikna et; başkaları da olacaktır!
Sanki bakış başı acı...
Bakış başı vuslat-firak arası...
***
Eskiyor her şey;
Kalınlaşıyor hatıralar.
Her şey yerli yerince...
Yerli bir “yabancı” gibi...
***
Eğitim karnemiz iyi değil; doktor da hasta da ilaç arıyor... (mu?!...)
***
Haberler peş peşe...
Başı döndü dünyanın.
Çiçeklerin gündemi çiçek...
Ne hayal ne masal; gerçek...
Gündemi kaydı insanın;
Kendim kendimi nasıl bilecek?!...
***
Bir gün işte bir gün;
Adımız ölüye çıkacak!
***
Dünya (helâlinden) kazandığı parayı,
Ortaya koysun da...
Açlar var, açıklar var;
Biri yer; biri bakar;
(Böyle olmaz ki...)
***
Geçmiş olsun!
Bir şey olmadı ki... diye, bakma, öyle!
Geçmiş olsun!
Her nefes ölebilirdin; buralara geldin;
Hâlâ ölmedin!
Vakit var; kendini bir daha görmeye;
Yaşıyorsun;
Geçmiş olsun!
***
Yok, yok; söz uzatıyor sözü!
Sustuğumda genişliyor dünya!
Her şey söylenmiş zaten;
Duyabilsem sesini kalbimin.
***
“Hayret borcu...”
Ya da
Hayret burcu...
Burcu burcu “insanlık” kokuyor.
***
Belki rüyalarımı -hayatımı- yazarım bir gün... “roman” olur.
Başkalar başka mı yazıyor!
***
Ân’ı yakalarsak;
Yaka paça etmezler bizi.
***
İmtihan Soruları
(Cevaplara istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!)
S.1) Kim olduğunu üç cümleyle/veciz ifdelerle (az ve öz) anlatabilir misin?!...
S.2) Ezberinde bir şiir var mı?!...
S.3) En son ne zaman ay’a bakmıştın?!...
S.4) Yunus Emre: “Bir karıncaya ulu nazarım var!” diyor. Senin de böyle bir bakışın var mı; karıncaya/papatyaya/gelinciğe, ve saire...
S.5) Mekteplerin Kainat Mektebi’ni okuyacak kültüre erişmesi için hangi okullara kaydolması gerekir?!...
***
Öğretmenlere kim karne verecek?!... Okullar sınıfta kalmış.
***
Okul yapmayı cehalet düşmanıyla mücadele; hastane yapmayı hastalıkları azaltmak; hapishane yapmayı suçluları terbiye etmek anlıyorsak... daha yolun başında bile değiliz!
***
Kartopu oynuyor çocuklar;
Kantopu oynuyor “büyükler!”
Hepi topu üç günlük dünya!
Kandan adam olacağınıza;
Çocuk kalsaydınız ya!
***
Kargaşa... Kavga...Savaş... Sevginin iflas hali...
***
Çiçek her zaman çiçek... Hayvan her zaman hayvan... İnsan... her zaman ... insan mı?!...
***
Unutmayı becerebilsem;
Adımdan başlayıp...
Kendimi hatırlayacağım!
***
Ne konuşacağız;
Kelimelerimiz; dilimiz yok!
Göz göze bile gelemeyiz!
***
Tecrübeyle sabit ki... güzeli tercüme etmek çok kelime istiyor; yine de yetmiyor. Şair ne diyor: “Gülü tarife ne hacet; ne çiçektir, biliriz.” Gördün mü?!...
***
Güzel bir kitap görsem seviniyorum;
Eski bir dostumu bulmuş gibi...
***
İş olsun diye değil;
İş; olsun, diye...
İçten:
Hayırlı zamanlar...
***
Giderken ne getireyim diye sordu, gelirken biraz hürriyet dedim.
***
Ya hayranlıklar ülkesindeyiz ya da zifir karanlıklar...
***
Bütün bildiklerimi unutuyorum;
Her şeyi baştan sarıyorum: “Adım neydi?!...”
***
Farkındaysan; uyanmışsın demektir; bunun akşamı/sabahı olmaz!
***
Aynaya bak; orda mısın;
Kaçaksın... kaçak!
***
İşi gücü madde olanların gününe/gecesine bak, hele!
***
“At gözlüğü” arasına bir virgül at; anlamadın mı: “At, gözlüğü!”
***
Anlasana beni;
Seni “anlamamaya” çalışıyorum;
Sen hâlâ konuşuyorsun;
Zavallısın!