"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Anaforizmalar-10

Armağan Bahtiyar
24 Şubat 2017, Cuma
Anlatmadılar...

Ümidin renginin olduğunu...

Bir papatyanın ümitsizliği soldurduğunu...

***

Bana bir “Şimdiki Zaman Dürbünü” ver; bütün zamanları seyredeyim.

***

Yolda...

Bir levha çıksa karşıma;

Üzerinde: “Sonsuza gider...” yazsa...

***

Bu ilaçların can etkisi yok; yan etkisi çok!

***

Bir ömür köşe bucak saklanıyoruz;

Ölüm yakalıyor bizi!

***

Hayatın tekrarı yok; “tekrar”ın hayatı olsun bâri!

***

İyi fotoğraf çeken bir arkadaşım, çektiği bir fotoğrafımın altına bir espri kondurmuş; hoşuma gitti; paylaşayım dedim: “Bu resmi görünce bana gülüyor olduğunu biliyorum. Çünkü seni ben çektim. Seni çekemeyenlerden değilim.”

Bu da benden: “Ebediyen, beraberce, yarınlara senin fotoğrafların; fakirin de fotolafları kala... Güle güldüre çek/elim hayatın güzelliklerini!”

***

Her şey sende saklı; sen de sende...

***

Gel;

Gel geç sevdalardan vazgeç!

***

Neşe ve endişe iç içeyse dünyadayız, demektir; telâşa gerek yok!

***

Gidebilirsin;

Sevgin burda kalacak!

***

İşte iğne... İşte iplik... İşte ilik... Gerçi dünya bir ân... Bir mevsimlik... Ve dökülüyor her yanın;

Söküklerini dik!

***

Görmemiz gerkenler var/dı! Gelmeseydik zaten konu yoktu. İyi ki gönderilmişiz.

***

Aforizmatik veya m/izahî veya fantastik şeyler okumak istediğinizde ortalık çok resmî demektir.

***

Para; kaç para eder;

Ölüm kapıya dayanınca...

***

Değişik düşünenlere “değişik” bakarsanız; değişik şeyler çıkmaz ortaya.

***

Hayat bu;

Hikâye, her seferinde yeniden başlıyor!

Sular hep taze; ellerini yu!

***

Burası dünya; bil de; fazla üzülme; her yanın ayrılık, ölüm; sürprizi bol bir yer. Malı mülkü ağır; taşıyabileceksen yüklen!

***

Ertelemekten elinde “şimdi” kalmıyordu! Elinde “şimdi” kalmayınca... yaşamış oluyor muydu!

***

Seni unutmadım.

Cesaretim yok;

Bu yüzden kaçıp durduğum...

***

Can kulağıyla dinlemiyorsan; niye dinliyorsun beni?

***

Hayatın bir kenarı şiir, bir kenarı masal, bir tarafı hikâye ve saire de... her tarafı yaşamak dolu...

***

Bir de konuşuyor;

Ağzında kelime yok!

***

Kahraman biriydi;

Önce kendini yendi;

Yola öyle çıktı.

***

Paralı imtihanları kazanmak için geçici kaybetmeleri göze almak gerekiyor. Dünya geçici ama insanlık ebedî...

***

Herkes kendi içine dönse; yönler bu kadar karışır mıydı!

***

Hayal âleminde yaşıyorsun, diyor arkadaşlarım bana. Yani gerçekçi olmalıymışım. Ne yapayım; anlamıyorum ki! Meselâ diploma dediler, aldım ve hayalî çıktı. Diplomalara harcadığım gerçek ömrümün karşılığını hâlâ alamadım. Arkadaşlarım hayalî konuşuyorlar. Çalıştıkları yerlerde hayal meyal dolanmayan kaç kişi var. Mış gibi yaşayanlar; size söylüyorum!

***

Eğitimde Kamçatka’dan önde olduğumuzu tahmin ediyorum!

***

Çiçek gibi, diyoruz; çiçeğe ne diyelim, peki?!... Çiçek, diyeceksiniz; tamam! Adam gibi, diyoruz; adam kim, peki?!... Herkes adamını bulsun; ben buldum! (Adı bende saklı!)

***

Konuşuyordu...

Gel gör ki... anlamıyordum!

Karşımda “yabancı” biri vardı!

Fırtınalı bir okyanustaydım.

Tutunacak yer arıyordum;

Anladı beni; tebessüm etti.

Kelimelerin yok; boğulacaksın, dedi.

Diplomalarımı gösterdim;

Acı bir tebessümle baktı bana.

“Yabancı” sustu!

***

Nerede kelimesizlik, kavga, gürültü, gevezelik varsa; fukaralık bitmez orda! Kelimesi az olanlar; çok konuşur. Bir de: “Sesini değil; sözünü yükselt!” var ya... hatırlatayım dedim.

***

Hürriyet varsa; korku yoktur. Korku varsa; hürriyet yoktur.

***

Gökyüzü mü aha şurada; bakışına bağlı her şey...

***

Kendine bile yakın ol(a)mayan... sana yakın olabilir mi?!...

***

Bunca “gerçek/çi/ler” arasında yaşamanın ne “renk” olduğunu  ben de merak ediyorum da... Dünya rüyası mı; rüya dünyası mı?!...

***

Sen çekip gidiyorsun;

Takılıp kalıyorum ben!

***

Yoo...

Ümitsiz olsam;

Sıralamazdım bozuk düzen düzenin;

Düzensizliklerini!

***

Adalet yoksa; bahar gelmez oraya!

***

Çarçabuk... Çok çabuk... Durmadan... Hemen...

Ağlamam da gülmem de bitmeden; bitiyor hayat!

***

Acele etme;

Vaktini bekliyor her şey;

Güneş doğacak.

***

Ölümün farkında değilsen; hayatın da farkında değilsin!

***

Kendi karneni kendin ver;

Her nefes ölüp dirildiğini gör.

Heey! Nereye bu “sefer!”

***

Ertelemek hayatı yalnızlık...

Meselâ gecikmek nefeslerin davetine...

Katılmıyorsan kuşların saadetine;

Adım başı yalnızsın işte!

***

Konuşmak; çok zaman susmaktır!

***

İlacın ilaca... 

Doktorun doktora ihtiyacı var!

Derdimi anlatmak istiyorum;

Dilimden kelimeler uçmuş!

***

Evet... Türkçe dersi var, okullarda; “Türkçe” yok!

***

Ölümkârlığımı anlatıyor sonbahar, kar...

***

Üstünkörü bakışlar yeter mi bu yıldızlara, çiçeklere, vesairelere; “üstüngörü” bakışlar gerekiyor.

***

Dünyaya boğulduktan sonra; ne kadar akıllı olursan ol; ne fark eder ki...

***

Amaaan!

Yoruyorsun beni;

Sessizliğimi duymuyorsun!

***

‘Öyle ya sesi olur karanfilin;

Kokusundan önce...

***

Rüzgârın boyunu ölçüyordu iki fırtınalı kalp;

Küçük kaldı rüzgâr; görünce onları.

Aman bir özür, bir özür; sorma!

Acaba diyorum: Üzülür mü aşksızlar da;

Her fırtına-yı aşkta;

Kendilerine üzülen rüzgârlara!

***

Dedikodu, gıybet, çekiştirme...

Ne derseniz deyin; kalbi yoran şeyler...

Bir çocuk; bir çocuğun...

Kuşlar ağaçların...

Yıldızlar gecelerin gıybetini yapmaz.

Kıymeti yok gıybetin; felâketi çok!

***

Âşık ol!

Madı ki anlasın Mecnun’u Ferhad’ı!

Âşık ol!

Madı ki... bilsin sükûtu, feryadı!

***

Uzak durma; 

Ver elini;

Hayatın hep değişen

Rengine ve bestesine.

***

Sık sık unutuyordu;

Bir şey vardı halbuki;

Hatırlamaktan öte...

***

Fotoğraflar...

Eski zaman çığlığı...

***

Sözün kıs(S)ası... aşk...

***

Cehaletim yazmakla {sırrolmaktan} çıkıyor.

***

Kendini ikna et; başkaları da olacaktır!

Sanki bakış başı acı...

Bakış başı vuslat-firak arası...

***

Eskiyor her şey;

Kalınlaşıyor hatıralar.

Her şey yerli yerince...

Yerli bir “yabancı” gibi...

***

Eğitim karnemiz iyi değil; doktor da hasta da ilaç arıyor... (mu?!...)

***

Haberler peş peşe...

Başı döndü dünyanın.

Çiçeklerin gündemi çiçek...

Ne hayal ne masal; gerçek...

Gündemi kaydı insanın;

Kendim kendimi nasıl bilecek?!...

***

Bir gün işte bir gün;

Adımız ölüye çıkacak!

***

Dünya (helâlinden) kazandığı parayı,

Ortaya koysun da...

Açlar var, açıklar var;

Biri yer; biri bakar;

(Böyle olmaz ki...)

***

Geçmiş olsun!

Bir şey olmadı ki... diye, bakma, öyle!

Geçmiş olsun!

Her nefes ölebilirdin; buralara geldin;

Hâlâ ölmedin!

Vakit var; kendini bir daha görmeye;

Yaşıyorsun;

Geçmiş olsun!

***

Yok, yok; söz uzatıyor sözü!

Sustuğumda genişliyor dünya!

Her şey söylenmiş zaten;

Duyabilsem sesini kalbimin.

***

“Hayret borcu...”

Ya da

Hayret burcu...

Burcu burcu “insanlık” kokuyor.

***

Belki rüyalarımı -hayatımı- yazarım bir gün... “roman” olur.

Başkalar başka mı yazıyor!

***

Ân’ı yakalarsak;

Yaka paça etmezler bizi.

***

İmtihan Soruları

(Cevaplara istediğiniz sorudan başlayabilirsiniz!)

S.1) Kim olduğunu üç cümleyle/veciz ifdelerle (az ve öz) anlatabilir misin?!...

S.2) Ezberinde bir şiir var mı?!...

S.3) En son ne zaman ay’a bakmıştın?!...

S.4) Yunus Emre: “Bir karıncaya ulu nazarım var!” diyor. Senin de böyle bir bakışın var mı; karıncaya/papatyaya/gelinciğe, ve saire...

S.5) Mekteplerin Kainat Mektebi’ni okuyacak kültüre erişmesi için hangi okullara kaydolması gerekir?!...

***

Öğretmenlere kim karne verecek?!... Okullar sınıfta kalmış.

***

Okul yapmayı cehalet düşmanıyla mücadele; hastane yapmayı hastalıkları azaltmak; hapishane yapmayı suçluları terbiye etmek anlıyorsak... daha yolun başında bile değiliz!

***

Kartopu oynuyor çocuklar;

Kantopu oynuyor “büyükler!”

Hepi topu üç günlük dünya!

Kandan adam olacağınıza;

Çocuk kalsaydınız ya!

***

Kargaşa... Kavga...Savaş... Sevginin iflas hali...

***

Çiçek her zaman çiçek... Hayvan her zaman hayvan... İnsan... her zaman ... insan mı?!...

***

Unutmayı becerebilsem;

Adımdan başlayıp...

Kendimi hatırlayacağım!

***

Ne konuşacağız;

Kelimelerimiz; dilimiz yok!

Göz göze bile gelemeyiz!

***

Tecrübeyle sabit ki... güzeli tercüme etmek çok kelime istiyor; yine de yetmiyor. Şair ne diyor: “Gülü tarife ne hacet; ne çiçektir, biliriz.” Gördün mü?!...

***

Güzel bir kitap görsem seviniyorum;

Eski bir dostumu bulmuş gibi...

***

İş olsun diye değil;

İş; olsun, diye...

İçten:

Hayırlı zamanlar...

***

Giderken ne getireyim diye sordu, gelirken biraz hürriyet dedim.

***

Ya hayranlıklar ülkesindeyiz ya da zifir karanlıklar...

***

Bütün bildiklerimi unutuyorum;

Her şeyi baştan sarıyorum: “Adım neydi?!...”

***

Farkındaysan; uyanmışsın demektir; bunun akşamı/sabahı olmaz!

***

Aynaya bak; orda mısın;

Kaçaksın... kaçak!

***

İşi gücü madde olanların gününe/gecesine bak, hele!

***

“At gözlüğü” arasına bir virgül at; anlamadın mı: “At, gözlüğü!”

***

Anlasana beni;

Seni “anlamamaya” çalışıyorum;

Sen hâlâ konuşuyorsun;

Zavallısın!

Okunma Sayısı: 1776
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı