Amerika neyin peşinde?

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD Başkanı Trump arasında beklenen kritik buluşma 13 Kasım da Beyaz Saray'da gerçekleşti. 1 Mart 2003 tezkeresi ile başlayan ve çeşitli nedenlerden dolayı günümüze kadar devam etmekte olan sancılı Türk-Amerikan ilişkilerinin görüşüldüğü bu zirvede, her ne kadar somut bir sonuç alınamamış gibi görünse de, Türkiye hukuki ve haklı tezlerini gerek ABD ve gerekse Dünya kamuoyuna etkin bir şekilde duyurma şansına sahip olmuştur. 

Böylece diyaloğun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Türkiye'nin benzer tezleri "Barış Pınarı" Harekatına karşı olan AB ülkeleri nezdinde de sürdürmesi mutlaka yararlı olacaktır.

Bu zirvenin yapılmasından önce Amerika'daki kongre üyelerinin çoğunluğu ve bazı Türkiye düşmanı STK'lar, Erdoğan'ın ziyaretine sert bir şekilde karşı çıkmışlar ve engellenmesini istemişlerdir.

ABD, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak amacıyla S-400, F-35, yasa tasarısı ve yaptırımlar gibi konuları ileri sürse de, ana hedefi Suriye'nin kuzeyinde özerk bölge adı altında kukla devlet kurmak ve aynı bölgedeki petrol kuyularını ele geçirmektir.

TSK'nın, 9 Ekim'de başlattığı "Barış Pınarı" Harekâtından sonra bölgede dengeler değişti ve 2012'de terör örgütleri adına oluşturulan özerk bölge yönetimi çökertildi.

Daha sonra ABD, zaman kazanma, yeniden toparlanma ve farklı oluşumlar yaratmak amacıyla Suriye'nin kuzeyinde Türkiye'nin de arzu ettiği 120 km genişlik ve 32 km derinlikte güvenli bölgenin kurulması konusunda Ankara ile mutabakata vardı. Benzer mutabakat hemen arkasından Rusya ile de sağlandı.

Aslında Türkiye'nin ana hedefi, uluslararası M4 hattı derinliğinde Afrin'den başlayarak Kobani dahil Irak sınırına uzanan bir Güvenli Bölge kurmaktır.

Anadolu Ajansı'ndan revize ettiğimiz haritada görüldüğü gibi ABD, Suriye'nin kuzeyinde 22 noktada sahip olduğu askeri üssün 16'sını petrol bölgelerinde bulunanlar hariç varılan mutabakatın sonucunda boşaltması Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında paniğe sebep olmuştur.

Bu gelişmeyle eş zamanlı Fransa'da düzenlenen "Paris Barış Forumu"nda konuşan Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, "Suriye'de Kürtler ABD'ye güvenerek sözde Rojava Federasyonunu kurdular. Bu ayrılıkçı karara  ABD'nin sürekli olarak destek vereceğini var saydılar ve bizden bu konuda Şam ile diyalog kurmamızı istediler. SDG'lilerin Esad yönetimi ile görüşmeleri başladı, ancak ABD'nin petrol için tekrar bölgeye döneceğini duyurması sonucunda diyalog yarıda kesildi." ifadelerini kullandı. Yani Rusya'nın da terör örgütleriyle diyalog için de oldukları görülmektedir.

ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Jonathan Hoffman açıklamasında, ABD'nin Suriye'de petrol sahalarından elde edilecek gelirlerin SDG'ye tahsis edileceğini söyledi. Uluslararası hukuka göre petrol sahalarının meşru yönetime ait olduğu sorusu üzerine Hoffman, "Kendimizi savunma hakkımız var, herkes bizim nerede olduğumuzu biliyor" demekle yetindi.

ABD eski Şam Büyükelçisi Robert Ford'un 14 Kasım tarihli, "ABD'nin Suriye petrolünü elinde tutmasının gerçek nedenleri" yazısında, "Ana hedef petrolün yalnız DEAŞ değil, ayrıca Suriye yönetimi ve müttefiki olan Rusya'nın eline geçmesini önlemektir. Bu vesile ile ABD'nin petrol kartını kullanarak Şam rejimi üzerinde baskı kurmaya, Suriye için Cenevre ve Astana süreçlerinde görüşmeleri yapılan yeni anayasa maddeleri üzerinde etkili olmaya ve Suriye'nin kuzeyinde özerk bölge oluşturulmasının yolunu açmaya çalışmaktadır." yer almaktadır.

 Nitekim ABD, Fırat'ın doğusundaki petrol kuyularının bulunduğu noktalara, Kobani ve Irak'ın kuzeyinden askeri birlikler sevk etmeye başlamıştır. Fırat'ın doğusu hâlihazırda yabancı askeri üslerle dolmaya başladı. Rus Savunma Bakanlığı kaynaklarına göre, Rusya, Tartus ve Hımeymim üsleri dışında Kamışlı'da 49 yıllığına 3. askeri üssün kurulması için Şam yönetimi ile görüşmeleri başlatmıştır. Anadolu Ajansına göre, El Haseke'de 5 askeri üssü olan ABD, aynı bölgede 2 yeni üs kurma çalışmalarını başlatmıştır. SANA-Suriye haber ajansına göre, Türkiye, Ras el Ayn'ın yakınındaki El Havas köyünde yeni bir askeri üs kurmaktadır.

Sonuçta, ABD ile yeni bir sayfa açılabilir mi? Washington'un Ankara üzerindeki baskıları ve özerk bölge çalışmaları devam edecektir.

Türkiye'nin arzu ettiği 32 km derinlikte güvenli bölgenin kurulması dışında Amerikalılar tarafından oluşturulması muhtemel özerk bölgenin uluslararası hukuk açısından sorumluluğu Suriye yönetimine aittir.

Dolayısıyla iletişim ve diplomasi yolu kapatılmamalı, konuyla ilgili Ankara'nın Afrin ve El-Bab bölgeleri dahil, Suriye ile ilişkilerin normalleşmesi için diyalog kurması yararlı olacağı kanaatindeyim. 

 

Yazarın Diğer Yazıları