Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUGÜN Almanya’da seçimler yapılıyor. 3.1 milyon Türkiye kökenlinin yaşadığı, bunların 720 bininin vatandaş olduğu ve oy kullanacağı bu ülkedeki seçimlere yönelik ilgisizlik hayret verici. Hele Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin şu arada ne denli gergin olduğu göz önünde bulundurulur ve son kamuoyu yoklaması sonuçlarının bu gerginliğin artabileceğine dair ipuçları barındırdığı düşünülürse. Doğrusunu isterseniz, tüm dünyanın gözlerini diktiği bu seçimlerin Türkiye açısından önemi, Kürdistan referandumundan hiç de az değildir.

        Yarın sandıklar açılana kadar kesin bir şey söylemek mümkün değilse de Angela Merkel’in CDU’sunun biraz zemin kaybettiği buna karşılık radikal sağ ve soldaki iki partinin AfD (Almanya için Alternatif) ve Die Linke’nin (Sol Parti) yüzde 10’lar civarında olduğu söyleniyor. Bu iki partinin kendilerine özgü nedenlerle Türkiye’ye yönelik sertlik politikasından yana olacakları kesin. AfD Eşbaşkanı Alexander Gauland, “İslam’ın Almanya’da işi yok” dedi bile. Koalisyon ortağı olma ihtimali bulunan Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar’ın da Türkiye söz konusu olduğunda şu sıralarda hâkim olan sert tavrın sürmesini isteyecekleri beklenmelidir.

        Soğuk Savaş bittiğinde dünyaya 19. yüzyıl çerçevesinden bakan bazı uzmanlar ABD ile Almanya’nın ters düşmesini, Almanya’nın pazılarını sıkmasını filan beklemişlerdi. Bu gerçekleşmedi. Almanya, ABD’nin en sadık müttefiki olmayı sürdürdü. Kendi güvenliğini transatlantik ilişkilerinin sağladığı korumaya bağladı ve bu ilişkilerde pürüz çıkmaması için de azami dikkati gösterdi. Irak savaşına karşı çıktıysa bile topraklarındaki üslerin kullanımını engellemedi. Merkel ile Barack Obama fevkalade ahenkli bir ilişki kurabildiler.

        Trump’ın başkanlığa gelmesiyle birlikte, ABD’nin dünya üzerindeki rolü en hafifinden “belirsizleştiğinden”, liberal dünya düzeni normlarının korunması, Batı dünyasının değerlerinin korunması görevi; Almanya’dan ve bu ülkenin risk almaktan hoşlanmayan Şansölyesi’nden beklenir oldu. Merkel, zaten 2014’te Kırım’ın ilhakı akabinde Rusya’ya yönelik sertlik politikasında başı çekmişti. Almanya’nın enerji konusunda Rusya’ya bağımlılığına rağmen insan hakları konularında da Moskova’ya yüklendi.

        AVRUPA’NIN SON DAYANAĞI

        Seçimlerin ardından Merkel başkanlığındaki bir hükümetin dış politikadaki önde gelen gündem maddelerinden birisi, ABD ile ilişkilerin nasıl idare edileceği ve Transatlantik ilişkilerdeki zemin kaybına karşı nasıl bir yol izlenmesi gerektiği olacaktır. Avrupa, güvenlik açısından giderek daha az yaslanabileceği bir ABD’nin varlığı karşısında kendi güvenliğini sağlamak üzere bir şeyler yapmak zorunda kalacaktır. Bu konunun Türkiye açısından önemsiz olduğunu söylemek herhalde mümkün değildir. Eğer Türkiye bu tartışmanın bir parçası olacaksa, ki olmalıdır, o zaman başta Almanya gelmek üzere Avrupalı müttefikleriyle arasındaki itimatsızlığın giderilmesine yönelik bir strateji belirlemelidir.

        Almanya’nın ikinci konusu, Rusya ile ilişkilerin farklı bir zemine oturtulup oturtulamayacağıdır. Sosyal Demokratlarla birlikte hükümet kurulursa bir takım açılımlar beklenebilir. Buna karşılık, Yeşiller ve Hür Demokratlar, Rusya’ya karşı da sertlik yanlısı bir politika izlenmesinden yanalar. Moskova’nın, Batı ülkelerindeki diğer seçimlerin aksine Almanya seçimlerine trollerle ya da belge sızdırma yoluyla bulaşmadığına da dikkat çekmek gerekir.

        Bunların yanı sıra ve belki de en önemlisi Şansölye, AB’nin geleceği konusunda ortaya bir strateji koymak zorunda kalacaktır. Beklendiği gibi Fransa ile birlikte para birliğini mali birlikle değiştirecek yönde adımlar atıp atmayacağı, kemer sıkma politikalarında bir gevşemeye, ortak maliye bakanı atanmasına sıcak bakıp bakmayacağı AB’nin ortak geleceğinin yönünü belirleyecektir.

        Yalnızca Almanya’nın değil AB’nin de geleceği hakkında yüksek etkisi olacak ve tüm dünyanın bir şekilde kendisini konumlandırmaya başlayacağı bu seçimlerin ardından Türkiye’de uzun vadeli bir strateji geliştirecektir herhalde.

        Diğer Yazılar