YAZARLAR

Almanya kendini hatırladı

Şu ana kadar bu Dünya Kupası'nın en çok gol atılan günü trende geçirmek sinir bozucuydu. Fakat Almanların yine son dakikada kazanması daha da sinir bozucuydu.

Volgograd'daki maceramı sonlandırmak üzere geceyi geçirdiğim tren istasyonu Nijeryalı taraftarlarla doluydu. Birkaç saatliğine de olsa gözümü kapayabildiğim için mutluydum. Tren saati yaklaştığında görüşmek için sözleştiğim Azeri 'qardaş'ım Elçin'le buluştuk. Yarım saat kalmıştı trenin kalkmasına ve bir an evvel trendeki odama yerleşmek en iyisiydi.

ZAMANLAMASI MANİDAR OPEC ANLAŞMASI

Yine trendeki azınlığa denk gelmiştim. İki Rus ve bir Filipinli ile aynı odadaydım. Bir diğer Rus ile fazla sohbet etmedik ama ilk tanıştığım kişi enteresan bir karakterdi. Nijerya - İzlanda maçında aynı stadyumdaymışız meğerse. Rusya'nın sonraki turlardaki şansından ve ilk maçlardaki başarısından bahsettiğimizde içimdeki kötü hissi de ilettim: “Rusya kötü oynamadı ilk maçta ama Suudi Arabistan da Uruguay'a karşı kötü performans göstermedi. Bu işte bir bit yeniği var. Turnuvadan sonra Rusya ve Suudi Arabistan arasında ticari anlaşma görürsem şaşırmam" dedim.

Kupanın bitmesini beklememe gerek olmadığını belirterek OPEC ile yapılan petrol anlaşmasından bahsetti. Anlaşma da maçtan sonraki günde açıklanmıştı. İlk gece, benimle aynı yolu kullanarak konutuna giden Putin için yolun trafiğe kapatıldığında benimle aynı taksiyi paylaşan Rusların dediklerini hatırladım. Açılış maçı olduğu için Putin, o anda ülkede bulunan yabancı devlet liderlerine bir davet veriyordu. Suudi Prensi'nin geldiğinden de, iptal olan halı saha maçından haberdardım. O geceden beri içime düşen kurt, trende tanıştığım devlet ile ilişki halinde ve önemli bir kademede çalışan ekonomik analist Rus oda arkadaşım tarafından da dile getirilmişti. Daha sonra Reuters'in bu konudaki haberine baktım ki, açılış maçı aslında saha dışında kazanılmıştı. Mısır'ın Rusya ile Mayıs Ayı'nda yaptığı 50 yıllık Süveyş Kanalı anlaşmasını da düşünürsek A Grubu'nda oluşan durum pek masum durmuyordu. “Pazartesi günkü grup birinciliği için Uruguay'la ne anlaşması yapabilir?" diye beyin fırtınası yaparken bulduk kendimizi. Gerçi onlara bir şey vermeye gerek yoktu, tur nasılsa geçilmişti. Portekiz ile İspanya için Rusya ne yapabilirdi onu düşünmeye başlamışken uyku bastırdı. Evvelsi günün yorgunluğunu atmak için yataklı kompartımanın avantajıyla Belçika maçına kadar enerji depolamak da gerekti.

BELÇİKA ŞAŞIRTMADI

Trende maçları takip etmek hiç de kolay değil. Ancak her odada farklı bir şirketin internetini kullanan insanın olması sonuçlara ulaşmayı biraz daha kolaylaştırıyordu. Belçika, Tunus karşısında aslında kendinden bekleneni yapıyordu. Gerçi Video Asistan Hakem kararıyla maça başlamak da sanırım bu turnuvanın en unutulmaz özelliği olacak. Kırmızı Şeytanlar'ın 2 gol yemesi şaşırtıcı olsa da Tunus'un İngiltere'ye de gol attığını unutmamak lazım. Ancak bu maçta Lukaku'nun durdurulamıyor oluşu, Hazard'la birlikte takımlarına yaptıkları gol katkısıyla skoru getiriyordu. Şahsen EURO 2016'da büyük destek verdiğim ve daha iyisini yapmasını da beklediğim Belçika'nın bu turnuvadaki oyunu umut vericiydi. Bu tür turnuvalarda attığından fazlasını yemediğin sürece bir sorun olmaz. Fakat bu maçlar da ilerisi için ölçü olmaz. Sadece ve sadece çok önemli olan İngiltere maçı ve ileriki turlar öncesi takıma çok iyi moral olabilir.

Meksika - Güney Kore maçı için 'Feda' dedim. Kısıtlı internet erişimi nedeniyle zorlamanın pek manası yoktu aslında. Çünkü Meksika'nın açık ara favoriydi. Rusya'da kullanmak için aldığım hat beni hayal kırıklığına uğratmıştı bu tren yolculukları sürecinde. Ancak elbette ki işimi görmüştü ama yine de akşamki Almanya maçında Türkiye'de kullandığım hattı açıp maçı izlemek daha iyi olabilirdi. Carlos Vela ve Chicharito'nun golleri Meksika'yı 6 puana ve bir sonraki tura taşımıştı bile.

GECENİN KRİTİK MAÇI

Son maç öncesinde uyanıp trenin restoranına göz attım ilk önce. Havanın sıcaklığı, mutfağın sıcaklığıyla karışmıştı. İçeride durabilmek pek de mümkün değildi. Yiyecekler ise normalden pahalıydı. Yolluksuz tabii ki çıkmamıştım yola, fakat akşam yemeği niyetine sıcak suyla karıştırıp yenilebilen hazır makarnalardan alıp Azeri yoldaşım Elçin'in odasına geçip yemeğimizi yerken Türkiye'deki seçimden, Azerbaycan'daki siyasetten, kültürel ve dil olarak var olan benzerliklerimizden bahsederken Almanya maçının başladığını fark ederek ilk yarıyı açmaya karar verdim. Gün içinde Mesut Özil'in yedek oturacağını okuyabilmiştim. Reus sahadaydı onun yerine. Defansta da revizyon vardı, orta sahada da. Almanya baskılı oynuyordu. Fakat golü Neuer'in gereksiz öne çıkışının da katkısıyla İsveç'in Finlandiya asıllı golcüsü Ola Toivonen atıyordu. Elçin'in oda arkadaşı Andrey bu duruma üzülmüştü. Çünkü Almanya'nın Güney Kore ile oynayacağı maça bileti vardı. Son maçında iddiasız bir Almanya'yı izlemek kim isterdi ki?

İnternet sinyali güçsüzleşince müsaade isteyip odama geçtim. Almanya'nın neler yapacağını, kaybederse neler olabileceğini fazlasıyla merak ediyordum. Bir yandan kaybetmesini, bir yandan da kazanmasını istiyordum. İlk yarıda oyuna giren İlkay'ın gol atmasına dair bir isteğim de vardı, son dönemdeki tartışmaların da etkisiyle. İtalya'yı eleyen İsveç savunma gücüne güveniyordu.

GOLLER İSTENİLEN ALMANLARDAN

Devrenin başında Türkiye hattımın internetini açarak maçı izlemeye başlar başlamaz Marco Reus attı golü. Uzun süredir Almanya'nın en iyi gole yakın 10 numaralarından biri olan oyuncu üstü üste yaşadığı sakatlıklardan dolayı katılamadığı turnuvaların ardından yer alma imkanı bulduğu Dünya Kupası'nda hem kendisinin hem de takımının ilk golünü attı. Golün devrenin başında gelmiş olması skorun daha farklı olabileceğini düşündürürken İsveç'in de yarattığı tehlikeler, direkten dönen toplar Almanların yüreklerini ağızlarına getiriyordu. Filipinli oda arkadaşımla bu sırada hem Almanya üzerine hem de futbol taraftarlığı üzerine bir sohbete girişmiştik. Koridorda da maçın izlendiği belli oluyordu Nijeryalıların pozisyonlara verdikleri tepkilerden. Can sıkıcı yanı benim ekranıma gelen görüntü onların ekranına daha önce gidiyordu ve aslında son saniyede gelen golü de duymuştum. Fakat nasıl olduğunu görmeden de kapatmak olmazdı ekranı. Kroos müthiş bir gole imza atmıştı Almanya'nın tur umutlarını son maça taşırken. Son yaşanılan tartışmaların ışığında gollerin 'takımda görmek istenilen Almanlar' tarafından atılmış olması Almanların milli takıma olan yaklaşımlarına nasıl bir derinlik katacağı şimdiden merak uyandırıyor.

LİNEKER'İN DE GÜNCELLEYEREK DEDİĞİ GİBİ 

Aslında Meksika maçı futbolun 22 kişinin oynadığı ve sonunda Almanların kazandığı tezini çok net çürütmüştü ama İsveç karşısında Gary Lineker'in 1990'da söylediği unutulmaz sözü kendini hatırlatmıştı. Dünya üzerinde eski futbolcular arasında yorumculuktan en çok para kazanan İngiliz Gary Lineker, Almanya'nın İsveç karşısındaki galibiyetini meşhur sözüne yenilik katarak Twitter'da paylaşıp maça sosyal medyada damgasını, geceye de noktasını koydu: “Futbol 82. dakika boyunca 22 adamın topun peşinden koştuğu, kalan dakikalarda 21 adamın peşinden koşup sonunda Almanların kazandığı bir oyundur."


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.