1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Alman yargıç YARSAV eski başkanının davasını izliyor

16 Ocak 2019

Tutuklu YARSAV eski Başkanı Murat Arslan'ın davasının gözlemcilerinden Alman emekli yargıç Ingrid Heinlein, DW Türkçe’ye konuştu. Heinlein, "YARSAV’ın kendisi ve yönetiminin Gülen'e yakın olmadığından eminiz" dedi.

https://p.dw.com/p/3Bcvk
YARSAV eski Başkanı Murat Arslan'ın bir sonraki duruşması 18 Ocak'ta
YARSAV eski Başkanı Murat Arslan'ın bir sonraki duruşması 18 Ocak'taFotoğraf: picture-alliance/dpa/Medel

Türkiye'de Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Yargıçlar ve Savcılar Birliği'nin (YARSAV) eski başkanı Murat Arslan'ın "silahlı terör örgütü üyesi ve yöneticisi olmak" suçlarından yargılandığı dava, Avrupa başkentleri ve hukuk çevreleri tarafından yakından izleniyor.

2017 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından "yargının bağımsızlığı için çalışmaları" nedeniyle Vaclav Havel İnsan Hakları ödülü verilen Arslan'ın dava sürecini izleyenler arasında emekli Alman yargıç Ingrid Heinlein da bulunuyor.

Heinlein, KHK ile kapatılan YARSAV'ın başkanlığından önce Anayasa Mahkemesi raportörü ve Sayıştay yargıcı olarak da görev yapmış olan Arslan'ın yargılama sürecini Demokratik ve Özgür Avrupa İçin Yargıçlar Birliği (MEDEL) ve Alman Yeni Yargıçlar Derneği (NRV) için gözlemci olarak izliyor.

DW Türkçe'ye konuşan Heinlein, 2016 yılının Ekim ayında tutuklanan, mahkeme süreci Kasım 2017'de başlayan Arslan hakkındaki iddiaları, yargılama sürecindeki gözlemlerini anlattı.

DW Türkçe: Murat Arslan hakkında hazırlanan iddianamede, Gülen yapılanması üyesi olduğu iddia ediliyor, "silahlı terör örgütü üyesi ve yöneticisi" olmakla suçlanıyor. Arslan'ı geçmişten tanıyorsunuz, bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ingrid Heinlein
Ingrid HeinleinFotoğraf: fachanwaeltinnen.de

Ingrid Heinlein: KHK ile kapatılan YARSAV, MEDEL üyesiydi, bu sayede Türk yargıçlarla görüş alışverişinde bulunulabiliyordu. YARSAV'ın 2005 yılından itibaren başlayan kuruluş sürecindeki güçlükleri, dönemin hükümetinin bunu engelleme çabalarını, YARSAV'a karşı başlatılan soruşturmaları, hatta kurucularından olan savcının görev yerinin değiştirilmesi sürecini biliyoruz. Bunlar ışığında YARSAV'ın Gülen ile irtibatlı olduğu çok akla mantığa sığmıyor. Gülen'e yakın kimi üyeleri olmuş olabilir ama YARSAV'ın kendisi ve yönetiminin olmadığından eminiz.

Geçmişte Gülen yapılanmasının güçlü olduğunu, yine bu dönemde YARSAV'a zorluklar çıkarıldığını, dolayısıyla YARSAV'ın Gülen yapılanmasıyla irtibatlı olamayacağını mı söylüyorsunuz?

Evet, YARSAV Türkiye'de yargıçların bağımsızlığını güçlendirme hedefiyle kuruldu. Dönemin hükümeti de bunu engellemeye çalıştı. O günlerde Gülen ve Erdoğan birlikte çalışıyordu. Bu bilinen bir konu.

"Baskı altında ifade verdiklerini söylediler"

Arslan hakkındaki iddiaların kaynağını, kanıtları siz bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tanıkların büyük çoğunluğu Arslan'ın Gülen hareketiyle hiç alakası olmadığını söyledi. Kendileri de tutuklu olan bazı tanıklar, polisteki ifadelerinde Arslan'ın Gülen ile irtibatlı olduğunu söylerken, daha sonra mahkemede 'baskı altında ifade verdiklerini' ya da 'ifadelerini iyi okumadan imzaladıklarını' söyleyerek bunları değiştirdiler.

Bir de az sayıda olmakla birlikte mahkemede Arslan aleyhine ifade veren, itirafçı tanıklar olarak tanımlanan, Türk mahkemelerinde farklı davalarda ifade veren tanıklar da oldu. Ben şahsen bazı ifadeleri şüpheyle karşıladım çünkü bir beyana inanabilmeniz için bazı ayrıntılar, detaylar gerekiyor. Örneğin biri Murat Arslan'ın Gülencilerin bir toplantısına katıldığını söyledi. Savunmanın 'ne zaman, nerede katıldı, toplantıda kimler vardı?' şeklindeki sorularına ise tanık yanıt veremedi… Bu ifadeler Arslan'ın Gülen hareketine üye olduğu sonucuna varmamız için yeterli değil…

Yargılanma sürecinde adil yargılama hakkının gerekleri yerine getirildi mi, gözlemleriniz neler?

Yargılama süreci genel hatlarıyla uygun, yerinde. Savunma, yeterli ölçüde kendini ifade etme hakkın sahip. Ancak en büyük sorun, Arslan aleyhinde ifade veren gizli tanığın ifadelerinin mahkeme tarafından alınmamış, görevlendirilmiş bir diğer yargıç tarafından alınmış olunması. Savunmanın bundan hiç haberi yoktu, gizli tanığa soru soramadı. Savunma söz konusu tanığın mahkemede de ifadesinin alınmasını talep etti, bu talep reddedildi. Bu son derece şaşırtıcı.

Almanya'da böyle bir durumun yaşanması söz konusu olamazdı. Ayrıca bunun Türk hukukuna uygun olduğundan da çok emin değilim… Ben bir yargıç olarak tanıkları bizzat sorgulamanın ne denli önemli olduğunu çok iyi biliyorum. Yargıcın kendi kanaatini oluşturması kilit önem taşıyor.

Arslan ile görüşme imkanınız oldu mu?

Duruşma aralarında, grup halinde kısaca görüşme fırsatımız oldu. Ben ona Almanya'daki meslektaşlarının selamını ilettim, o da teşekkür etti ve onun selamlarını iletmemi istedi. Dava konusu hakkında gayet tabii ki görüşmedik.

"Serbest bırakılma talebi her defasında reddedildi"

Bir sonraki duruşma 18 Ocak'ta yapılacak. Mahkemenin nasıl bir karar vereceğini düşünüyorsunuz?

Söylemesi çok zor, avukatları her defasında, yeterli şüphe oluşturacak dayanakların bulunmaması nedeniyle, Arslan'ın serbest bırakılmasını istedi, ancak bu talep her defasında reddedildi.

Siz gözlemci olarak Türkiye'ye seyahat ediyorsunuz. Bu çalışmalarınız Türkiye'de nasıl karşılanıyor?

Gayet iyi, çok dostane bir şekilde karşılandık. Hiçbir sorunla karşılaşmadık.

Türkiye'de izlediğiniz davalar, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, mahkemelerin işleyişi gibi konularda sizde nasıl bir kanaat bıraktı?

Darbe girişiminden önce yaklaşık 14 bin yargıç ve savcı vardı, 4 bini aşkın yargıç ve savcının görevine son verildi, 2 bin 700'ü tutuklandı. Tabii ki bu yaşananlar geriye kalanlar üzerinde de etkide bulundu. Çok genç ve tecrübesiz yargıç ve savcılar göreve başladı… Türk yargısında, belki medeni ve iş hukuku alanında yargıç bağımsızlığı ve tarafsızlığından söz edilebilir ancak ceza hukuku alanında mahkemeler üzerindeki baskı epeyce büyük ve yargıç bağımsızlığından söz etmek çok da mümkün değil.

"Yargı bağımsızlığı ancak yargıç bağımsızlığıyla olur"

Türkiye siyasi olarak zor bir süreçten geçiyor, yargı da tüm bu gelişmelerden bağımsız değil. Sizin siyasi sürece ilişkin gözlemleriniz neler?

Biz öncelikli olarak yargı hakkında bir resim edinmeye çalışıyoruz. Yargı bir aktör tabii ki pek çok mahkumiyet kararı, yargılama süreci var. Sadece yargıçları değil pek çok farklı meslek grubu mensubu kişiler yargılanıyor. Yargı bu bağlamda tabii ki bir aktör. Yargıçlar olarak ancak bağımsız isek müdahalelere maruz kalmayız, siyasi güçlerin hoşuna gitmeyen kararlar aldığımızda da işimizden olmayız. Yargı bağımsızlığı ancak yargıç bağımsızlığı ile temin edilebilir.

Murat Arslan'ın durumunda da bunu görüyoruz. Arslan'ın Gülen hareketi mensubu olduğu hakkında hukuki kanıtlar olmadığını görüyoruz. Öte yandan diyelim diğer bazı yargıçlar, Gülen hareketine yakın yargıçlardı. Acaba cumhurbaşkanının da birlikte çalıştığı bu hareketin terör örgütü olduğunu biliyorlar mıydı? Şunu ifade etmek gerekir: Birincisi Gülen hareketiyle hiç alakası olmayan ancak bu nedenden ötürü hapiste olanlar var. İkincisi de, diyelim bir zaman bu harekete yakın olanlar vardı. İşte bu durumda da, ilgililerin bu hareketin terör örgütü olduğu bilgisine sahip olduklarını ispatlamak gerekiyor.

Söyleşi: Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe