18.yüzyılda Almanya'nın Mülheim şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanlar’daki kısmına geçip mahsulün tümünü hakları olmadığı halde topluyor ve askeri olarak daha güçsüz durumdaki Almanlar buna ses çıkaramıyorlardı. Bu durum süreklilik halini alınca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, yardım istemekte bulurlar. Almanlar, yardım taleplerinde her ne kadar Osmanlı’dan asker talep etmişse de o dönemlerde Osmanlı Devleti gerileme sürecini yaşadığı için bu talebi yerine getiremez ama yine de kendinden yardım isteyen Almanlara üç çuval dolusu asker elbisesi ve bir mektup yollar. Cevap mektubunda asker elbiselerini o bölgedeki halka giydirmelerini ve bunun yeterli olacağını söyler. O yılın mahsul döneminde Almanlar kıyafeti giymiş, Fransızlar da Osmanlı yardımının geldiğini düşünerek bölgeyi terk etmişler.

***

Yani özetle, şimdi ileri demokrasi ile yönetilen, bilim ve teknolojide ileri düzeyde olan ve yüzlerce ülkeye ileri teknoloji ürünü ihraç edip her geçen gün gücüne güç katan Avrupa milletine bir zamanlar kıyafetimizi giydirmişiz de onları düşmanından korumuşuz. Tıpkı Türkçe’deki “Ceketini koysa kazanır” deyimi gibi.

***

Demek ki bir zamanlar en çalkantılı döneminde olsa bile, Osmanlılar insanların algısında öyle güçlü yer alıyordu ki, bir kıyafeti bile onu görenin içine korku ya da sevinç uyandırıyordu. Üstelik bu kıyafet o dönemin Avrupa’sında da diğer kıyafetlere göre daha “moda”dan uzak, daha “islami”, daha “doğu”lu olmasına rağmen.

***

Askeri gücüyle, mimari kimliğiyle, yönetim tarzıyla, adaletiyle, bilime verdiği önemle, insana ve diğer tüm yaratılmışa duyduğu saygıyla insanların algısında “güçlü” bir kimliğe sahip olan Osmanlılar, bugün hiçbir islam ülkesinin yapabilmesinin mümkün olmadığı şeyi yapabilmiş, kıyafetini bile benimsetmiş.

***

Başkasının modasının, popüler kültürünün, yemeğinin, edebiyatının, mimarisinin esiri olduğumuz şu zamanlarda böyle tarihi olayları okuduğumuzda düşünmemek ve halimize üzülmemek mümkün değil. Her bir vatandaş olarak işimizin en iyisini çıkarmak boynumuzun borcu. Bugünün savaşını S-400 ya da F35 ler ile veriyormuşuz gibi görünüyor ama işin arka planında ekonomik güç var. Almanya şu anda Rusya ile kuzey akım-2 doğalgaz hattını konuşuyor ve Amerikan Başkanı Trump’tan sürekli tehditler alıyor ama ne enflasyonu yükseliyor, ne faizi zıplıyor ne de kur seviyesi değişiyor. Almanya’nın bunca tehdite karşı sağlam durabilmesi, ekonomisinin güçlü temellere dayanıyor oluşudur.

***

Geçmişimizde böyle kalite algısı yüksek bir devletin torunları olarak, şu anda batılı ülkelerde Türk kimliğimizle aynı kalite algısını yaratamadığımız üzücü bir gerçektir. Bunun bir çok nedeni var ve bunları yazmaya sayfalar yetmez. Bununla birlikte çözüm için bir mum yapmak adına, iki günü bir olan ziyandadır düsturunu benimsemek ve artık iş hayatında, eğitim hayatında küçük de olsa taş üstüne taş koymayı, katma değer yaratmayı görev edinmek önemli bir adım olacaktır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.

Not: O zamanlar yardım için gönderilen asker kıyafetleri bugün halen Mülheim müzesinde yer almaktadır ve her sene olayın yıl dönümünde Mülheim’de festival düzenlenmektedir.