AKP’nin amaçlarına uygun zemin yaratma girişimi

Konuk yazar: Şenal Sarıhan - CHP Ankara Milletvekili

21.02.2017 günü bir parlamenter daha, Meclis dışına itildi. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının hemen ardından yaprak dökümü hızıyla gözaltına alınan, tutuklanan Milletvekillerinden sonra bir milletvekili daha parlamentodan uzaklaştırıldı.

Yasal gibi görünen ancak meşru ve insan haklarına dayalı hukukla tamamen çelişen bu uygulamalarla özünde milli irade tutuklanıyor. Milli iradeyi, kendi çoğunluğu için göklere çıkaran iktidar, aynı iradenin ürünü olan muhalefet partisinin temsil ettiği iradeyi yok sayıyor.

Haklarındaki somut iddiaların şiddetle bağlantısı olmamasına karşın çok sayıda milletvekili, kaçma ya da delilleri yok etme kuşkusu hiç yokken, yalnızca tedbir olarak uygulanması gereken tutuklama işlemi ile cezaevine alınıyor.

Adaletin temel yasalarını yapan parlamento, kendi bağrından kopartılan vekillerin haklarını, dolayısıyla onların temsil ettiği yurttaşların hakları için meşru hukuku anımsamaktan dahi çekiniyor.

HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliğinin düşürülmesi de bu tutumun son örneğini oluşturuyor.

Anayasa’nın Milletvekili Seçilme Yeterliliği ile ilgili 76. Maddesi, yüz kızartıcı suçlarla, terör eylemlerini tahrik ve teşvik suçlarından hüküm giyenlerin milletvekili olamayacaklarını düzenlemektedir. 84. Madde’de ise, milletvekilliğinin, kesin hüküm giyilmesi halinde düşmesinin, bu kararın Genel Kurul’a bildirilmesi ile olanaklı olduğu hüküm altına alınmıştır. TBMM İç Tüzüğü’nün 136. Maddesi’nin 2. Fıkrası da benzer içeriktedir. Ancak daha önemli olarak, “84. Madde’nin 2. Fıkrasında kanun koyucunun amacı nedir?” sorusuna yanıt aramak gerekir. Milletvekilliğinin, kararın kesinleşme tarihinden itibaren düşürülmemiş olması, aksine TBMM’de okunmasından başlayarak düşürülmüş sayılması anlamlıdır. Bu, kesin karara karşın, TBMM iradesine önem verildiği, bu yetkinin TBMM Başkanı’na verildiğine işaret etmektedir. Nitekim Meclis pratiğinde kesin kararların yıllarca Meclis’te okunmadığına ilişkin örnek vardır. Örneğin, 24. dönemde 6,5 yıl ceza almış olan Kemal Aktaş hakkındaki kararı, TBMM’ye sunulmamıştır. Bu ve benzeri olumlu örnekleri çoğaltmak olanaklıdır.

Meclis, kesin hüküm olmasına karşın önüne gelen kararı Genel Kurul’a taşımakta özgür bırakılmıştır. Bu hak, TBMM’de görev yapan milletvekillerinin temsil niteliğinden gelen üstünlüğünün (kararın uygulanmasının acil bir tehlikeye – zarara neden olması dışında) özünde onu seçen ve temsil yetkisi veren halk iradesinin korunması içindir.

Bugün yapılan, halkın ve vekilinin temsil hakkını korumak yerine, çoğunluk partisinin amaçlarına uygun bir zemin yaratma girişimidir. Ne var ki, ilkelere ve yasaların ruhuna göre yürümeyen uygulamalarla karşı karşıyayız. Oysa Parlamento’nun güçlenmesi ancak halk iradesiyle Meclis’e taşınmış tüm vekillerin hak ve onurlarının korunması ile olanaklıdır. Kendi haklarını koruyamayan milletvekillerinin, halkın haklarını korumasını beklemek, ancak bir lüks olacaktır.