14 Temmuz 2020 01:00

AKP-MHP ittifakı sonucunu önceden bildiği bir seçim için hazırlanıyor

Fotoğraf: Kayhan Özer/DHA

Paylaş

Dün bu köşede, “Milletin 86 yıllık talebi olarak” sunulan ve ibadete açarak bu talebi yerine getirdiklerini iddia eden Erdoğan-AKP propagandasının tersine, iktidarın, Ayasofya konusunu kendi ideolojik ve siyasi hedeflerinin tahkimi için kullandığının üstünde durmuştuk. Bugün ise, Ayasofya tartışması etrafında yoğun bir biçimde gündeme gelen “erken seçim” tartışmaları ve muhalefetin tutumu üstünde duracağız.

“Ayasofya’nın ibadete açılması”nın gündeme gelmesinden beri, medya ve siyasetteki tartışmalar iki konuda yoğunlaşıyor:

1) Erdoğan ve AKP’nin ekonomide, iç ve dış politikada yaşanan büyük sorunlar karşısında çözümsüz kalması nedeniyle, “Ayasofya” gibi sembolik bir konuyu gündeme taşıyarak işsizlik, yoksulluk, enflasyon gibi meseleler üstündeki tartışmaları gündemden düşürmek istemesi

2) İktidarın halkın dikkatini Ayasofya, din-mezhep, milliyetçilik gibi konulara yani kendi alanına çekerek, dini ve milliyetçi muhafazakar kesimlerdeki çözülmeyi engellemek, hatta tabanını genişleterek bir baskın-erken seçimle muhalefeti bir kez daha yenilgiye uğratmak istemesi.

AYASOFYA KONUSU TEK ADAM YÖNETİMİNİN İTTİFAKLARIYLA İLGİLİDİR

Elbette, Türkiye gibi ekonomiden, siyasete yaşamın hemen bütün alanlarında ağır sorunlar yaşayan bir ülkede, iktidarın halkın dikkatini gerçek sorunlardan uzaklaştırmak amaçlı kimi girişimlerinden, “Bu iktidar daha fazla ayakta kalamaz, demek ki erken seçime hazırlanıyor” sonucunu çıkarmak için pek çok neden sıralanabilir. Ancak bugün Türkiye’nin içinden geçtiği sürecin başlıca özellikleri dikkate alındığında, bu genel yaklaşımın yeterli olmadığı, mücadelenin alanını fazlaca daralttığı görülmektedir.

Çünkü Ayasofya konusu, her ne kadar açılıp açılmaması toplum katında önemli sonuçları olmayacak bir konu gibi görünse de, iktidarın amaçları dikkate alındığında “Dikkat dağıtmak için kullanılabilecek kadar çerez” bir konu değildir. İçeride ve dışarıda ekonomik ve siyasi sonuçları olacak bir konudur. Bunu da Erdoğan ve ekibi bilmektedir. Bu yüzden de bir kâr-zarar hesabı yaparak gündeme getirmişlerdir Ayasofya’yı. Hesabın merkezinde ise radikal İslamcı ve milliyetçi güçlerle ittifakını tahkim etme vardır. Çünkü Erdoğan, tek parti döneminde bu güçlerle ittifakı olmazsa olmaz görmek durumundadır. Bu ona, hem bir seçimde oylarını az da olsa artırmak, hem de muhalefet ve yığınlarda iktidarın politikalarına karşı ortaya çıkacak tepkileri bastırmak, sokağı terörize etmek için gereklidir! Dahası “Ayasofya’nın ibadete açılması”nın geniş kesimler için dikkat dağıtma aracı olarak kullanılmasını ya da yığınlar içinde AKP’ye oy kayması yaratacak bir sonuç (Elbette geçici olarak böyle bir hava yaratabilir) doğurmasını bekleyenlerin yanıldığını dün bu köşeden sözünü ettiğimiz Metropoll anketi de göstermektedir.

Bu yüzdendir ki, Ayasofya konusunu kendi başına değil, iktidarın tek adam tek parti yönetimini tahkim etme amaçlarıyla bağlantılı olarak görmek gerekir.

AKP-MHP İTTİFAKININ GÜNDEMİNDE ‘NORMAL BİR SEÇİM’ YOK!

7 Haziran 2015 seçiminden beri AKP, “normal koşullarda” yapılacak, azınlıkta kalanın muhalefet, çoğunluk olanın iktidar olacağı sonucunu doğuracak, az çok demokratik normlara uygun yapılacak bir seçimi kazanamayacağını görmüştür. Bu yüzden de 7 Haziran sonrası yapılan her seçim, şaibe ve hile iddialarıyla malul, “Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği”, geçememişse “tekrar seçim”in dayatıldığı seçimler olmuştur!

Bu sorunları aşmak için Erdoğan’ın bulduğu, bulduğunu sandığı son “çözüm”, MHP ile yaptığı Cumhur İttifakı olmuştur! Ne var ki, yerel seçimler göstermiştir ki, Cumhur İttifakının toplam desteği de Erdoğan’ı iktidarda tutmaya yetmemektedir. Dahası Cumhur İttifakına destek her geçen gün durdurulamaz biçimde erimektedir.

Bu yüzden de Erdoğan-Bahçeli ittifakı, azınlıkta olmalarına karşın iktidarda kalabilecekleri bir “siyasi düzen” kurmak, bu düzeni sadece yasalar değil “sivil” organize güçlerle korumak üzere hazırlık yapmaktadır. Ayasofya kararı da, işte bu radikal dinci ve milliyetçi odaklarla ittifakı güçlendirmenin bir dayanağı olarak önem kazanmaktadır.

Bu yüzden “Ayasofya’nın ibadete açılması”, kendi başına bir hamle değil;

Barolar ve odaların ele geçirilip iktidarın “arka bahçesi” yapılmasını,

-Muhalif belediyelerin yetkilerinin merkezi iktidara devredilmesini ve fiiliyatta çalışamaz hale getirilmesini,

-Kadınların kazanılmış haklarının gasbı ve İstanbul Sözlemesi’nden çekilmenin gündeme getirilmesini,

-Muhalif medyanın kuşatılması ve sosyal medyanın zapturapt altına alınmasına hız verilmesini,

-Siyasi partiler ve seçim yasasının tek adam iktidarının ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde yeniden düzenlenmesini kapsayan paketin bir parçası olarak ele alındığında yerli yerine oturmaktadır.

AKP İLE DİN, MİLLİYET, ECDAT YARIŞI YAPILARAK GİDİLECEK BİR YER YOKTUR

CHP, İyi Parti, SP, DEVA ve Gelecek partileri, sorunu sadece “Ayasofya’nın  ibadete açılması” olarak gördükleri için, iktidarın bu girişimi karşısında, sitemle karışık olsa da ona teşekkür etmeyi aşmayan (CHP, Atatürk ve 1930’lardaki hükümetin “ihanet”le suçlanmasına da karşı çıkıyorlar elbette) bir tutum izliyorlar. Burada da durmuyorlar, iktidarın kendilerini “din tartışması”na ve “Ayasofya açılmasın demeye çekmek istediğini” öne sürerek, bu oyuna gelmemiş olmakla övünüyorlar!

Elbette kimse bir “din tartışması” ya da “Ayasofya açılmasın” kampanyası yapılsın demiyor.

Ama tek adam yönetiminin;

-Ayasofya’yı radikal dinci ve milliyetçi odaklarla ittifakını yenilemek için kullanması

-Ayasofya’yı iktidarının ideolojik temellerini güçlendirmenin dayanağı olarak gündeme getirmesi, teşhir edilmek ve cepheden eleştirilmek durumundadır.

Tabii eğer gerçek bir muhalefet yapılmak isteniyorsa!

24 TEMMUZ’DA MUHALEFET NE YAPACAK?

İktidarla din, milliyetçilik, ecdatseverlik... üstünden girilen yarış, AKP’nin minderinde güreşmeye razı olmaktır. Bunu bilen AKP, her konuyu kendi minderine çekerek muhalefeti etkisiz hale getirmektedir.

Burada elbette, “Muhalefet partilerinin liderleri ya da temsilcilerinin, 24 Temmuz günü Ayasofya’da kılınacağı ilan edilen cuma namazında, Erdoğan’ın arkasında saf tutup yeni bir ‘Yenikapı mutabakatı’ çizgisine düşüp düşmeyecekleri” de akla gelmektedir.

Tartışmanın özeti bu yazının başlığıdır. Erdoğan-Bahçeli ikilisinin oluşturduğu ittifakı, erken ya da zamanında, az çok demokratik normlara sahip bir seçime değil, sonucunu önceden bildikleri bir seçim için hazırlanmaktadır! Hem yasaları böyle bir seçime cevaz verecek biçimde düzenleyerek, hem idare ve yargıyı politize ederek, hem meclis çoğunluğunu kullanarak, hem de sokağı terörize edecek güçlerin sırtını sıvazlayacak bir ideolojik tartışma platformunu bugünden açarak bunu yapmaktadırlar. Ki, sonuçlarını çok kısa zamanda daha açıkça göreceğiz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...