26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

AKP, Avrasya-Atlantik denkleminin neresinde?

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

‘Başta komşularımız olmak üzere çıkarlarımızın çakıştığı ülkelerle işbirliğini derinleştirdiğimiz takdirde, milli menfaatlerimizi tehdit eden ülkeler geri adım atmak zorunda kalacaktır’
Türkiye yerel seçimlere doğru yol alırken, dış siyasette ABD’yle olan ilişkilerimiz tarihin en kritik süreçlerinden birine girmiş durumda. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi alımı konusunda gösterdiği ısrar, Ankara ve Washington arasındaki gerginliğin nedeni olarak gösteriliyor. Oysa iki ülke arasındaki ilişkiler incelendiğinde, S-400 konusunun gerginliğin nedeninden çok bir sonucu olduğunu görüyoruz.
ABD-AKP arasındaki çatışma, ABD’nin FETÖ’yü kullanarak AKP’yi zayıflatmayı amaçlayan bir strateji izlemesiyle başladı. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, AKP’nin Washington’a cevabı, bölge ülkeleriyle işbirliğine yönelik bir siyaset oldu. S-400 konusu ise bu yönelişin sonucu olarak gündeme girdi.
Bugün geldiğimiz noktada, FETÖ ve PKK/PYD terör örgütlerine karşı mücadele konularında ABD’den bağımsız seçimler yapan fakat Washington’la ilişkilerin kopmasından kaçınan bir AKP var. Diğer yanda, başta komşularımız olmak üzere Avrasya ülkeleriyle işbirliği alanlarını genişleten fakat kendini Avrasya cephesinde konumlandırmayı tercih etmeyen bir AKP var. AKP yönetimi, Avrasya ve ABD arasında izledikleri bu siyaseti, ‘denge politikası’ veya ‘çok kutupluluk’ kavramlarıyla gerekçelendiriyor. Bu noktada, önümüze iki soru çıkıyor;
1) AKP’nin Avrasya ülkeleriyle ilişkilerini ilerletmesinin altında, ABD’yle pazarlık masasında kullanabileceği bir koz yaratma çabası mı yatıyor?
2) İktidarın, Avrasya ve ABD arasında izlediği siyaseti ‘denge politikası’ olarak tanımlamak doğru mu?
AKP’nin dış siyasette attığı belli başlı adımları incelemek suretiyle sorularımıza cevap arayacağız.

AKP AVRASYACI MI?
2017 Ocak ayında Suriye’deki krize çözüm yolları bulmak amacıyla yapılan Astana Zirvesi’yle Rusya, İran ve Türkiye, işbirliği yapmaya başladı. Bu süreçte, komşularımızla ilişkilerimiz sadece Suriye’deki kriz özelinde değil, çeşitli alanlarda canlandı. Özellikle Rusya’yla, başta Akkuyu Nükleer Enerji Santrali Projesi olmak üzere enerji, ekonomi, turizm, eğitim alanlarında geniş çaplı işbirliklerine girişildi. Yazının başında bahsettiğimiz S-400 alımı ise sürmekte olan işbirliğini bir adım ileri taşıyacak, Türkiye ve Rusya’yı askeri alanda, belki de müttefik haline getirecek bir proje.
Komşularla işbirliği doğrultusunda, İran’a uygulanan ambargoya karşı Ankara ve Tahran’ın ortak çözüm yolları aradığı ve askeri alanda PKK’ya karşı iki ülke ordusunun ortak operasyon düzenleyeceği de biliniyor.
Keza yine bu süreçte, Cumhurbaşkanı Erdoğan Çin’in önderliğini yaptığı Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ)’ne üyelik konusunda girişimlerde bulundu.
Yukarıda yer verdiğimiz adımları bir arada değerlendirdiğimizde, Avrasya’ya yönelen bir AKP iktidarı sonucu çıkıyor. Fakat dış siyasette madalyonun bir de diğer yüzü var.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ŞİÖ üzerinden Çin’e sıcak mesajlar göndermesinin üzerinden daha bir yıl geçmeden, Dışişleri Bakanlığı, Uygur meselesinde ABD’nin dünya kamuoyuna servis ettiği argümanları kullanarak Çin’i itham eden bir açıklamada bulundu. Söz konusu açıklama üzerine Çin, İzmir’de bulunan konsolosluğunu geçici olarak kapatma kararı aldı. Geçen günlerde ise Çin’de Türk işadamlarına karşı soruşturma haberi basında yer aldı.
Suriye’de ise AKP’nin Beşar Esad karşıtı tutumu ve Suriye’nin kuzeyinde ABD’yle ortak güvenli bölge konusu gündemde tutulmaya devam ediliyor. AKP, ABD’nin FETÖ ve PKK’yı koruyan, destekleyen siyasetlerine rağmen başta İncirlik Üssü olmak üzere ülkemiz içinde yer alan ABD üslerine karşı yaptırım uygulamayı, mevzubahis dahi etmekten kaçınıyor. Son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya’dan S-400 alımı hakkında yaptığı açıklamalar, AKP’nin Avrasya’yla olan ilişkilerinde tereddütlerini ve Washington’dan kesin bir kopuş istemediğini gösteriyor. AKP’nin söz konusu gelgitleri, bütünlüklü bir Avrasya siyaseti olmadığının kanıtı niteliğindedir.
Keza AKP yöneticileri tarafından başta Rusya olmak üzere komşu ülkelerle ilişkilere vurgunun, sadece ABD’yle ilişkilerin gerginleştiği dönemlerde gelmesi, AKP’nin Avrasya siyasetini ABD’ye karşı bir koz olarak kullandığı varsayımını da kuvvetlendirmektedir. Fakat bütün bu gelgitler, ABD’nin bugün Türkiye’yi ‘ne müttefik ne de düşman’ olarak tanımladığı gerçeğini değiştirmiyor.

DENGE POLİTİKASI MI İZLİYOR?
AKP yöneticilerinin ABD ve Avrasya arasında izledikleri yolu ‘denge politikası’ veya ‘çok kutupluluk’ kavramlarıyla savunduklarına yazımızın başında yer verdik. Denge politikası veya çok kutuplu dış siyaset, doğru uygulandığında başarılı sonuçlar verebilecek bir dış siyaset doktrini. Fakat Osmanlı’nın son döneminde uyguladığı ve çöküşü engelleyemeyen, Fransa, İngiltere ve Rusya üçgeninde uygulanan siyasete benzer bir ‘denge politikasının’ bugün de aynı sonucu vermesi muhtemel.
Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, Aydınlık gazetesindeki yazısında ‘Denge politikası nedir’ sorusuna şu yanıtı veriyor: “Bizim gibi orta ölçekli, çok kritik bir coğrafyada yer alan ülkeler, büyük devletlerin çıkar çatışmaları ve çelişkilerinden istifade ederek politikalarını belirlerler. Bu, çıkarınız gerektirdiğinde kimin yanında olmanız ya da kiminle işbirliği yapmanız lazım geldiğini size gösterir. Körü körüne, bir ittifaktayız diye, birilerinin politikalarını kendi çıkarınız aleyhinde bile olsa, desteklemezsiniz. Bu politikaya denge politikası diyoruz.”
Sayın Pekin’in ifadeleri ışığında, denge siyasetinin milli menfaatler eksenli, esnek bir dış politika gerektirdiğini söyleyebiliriz. Fakat dünya dengeleri göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir ittifaka dahil olmadan veya yeni bir ittifak kurmadan, ülkemizin menfaatlerini koruyamayacağımız da bir gerçek olarak önümüzde.
1961 yılında, ABD ve Sovyetler Birliği merkezli iki kutuplu dünya düzeninde, kutupların ikisine de dahil olmak istemeyen Yugoslavya, Hindistan ve Mısır tarafından temelleri atılan “Bağlantısızlar Hareketi”ne üye ülkeler dahi yalnız bir siyaset izlememiş ve bir birlik olarak hareket etme yolunu seçmişlerdi. Devletlerin insanlar gibi doğdukları, büyüdükleri ve öldükleri söylenir. Bu söylemden yola çıkarak, devletlerin tıpkı insanlar gibi sosyal hayvanlar olduğu ve tek başlarına yaşamalarının mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Denge politikasında temel mesele, milli menfaatlerin bağımsız ve esnek bir dış siyasetle korunmasıdır. Oysa AKP, Esad iktidarıyla ilişki kurmayı reddederek, Ortadoğu ülkelerinde İhvan destekçiliğine devam ederek ve Uygur meselesinde Çin’i hedef alarak, maalesef ülkemizin milli menfaatlerini koruyan bir siyaset izlememektedir. Suriye’nin kuzeyinde milli menfaatlerimiz, Esad iktidarıyla teması ve bölge ülkeleriyle ortak operasyonları gerektirmektedir. FETÖ ve PKK’ya destek veren ABD’yle ilişkilerimizde, milli menfaatlerimiz, bu ülkeye karşı komşularımızla işbirliğinin yanı sıra, ülkemiz içindeki ABD üslerine el konulmasından geçmektedir.

Türk-ABD ilişkilerinde benzer durumlar, ilk defa olmuyor.
Sayın Yıldırım Koç’un 9 ve 11 Mart günlerinde Aydınlık gazetesinde yer alan makaleleri, 1974-75 yılları arasında hükümetlerin ABD’ye karşı nasıl başı dik bir tavır aldığını detaylı bir biçimde aktarmaktadır. Ülkemizin kuruluşu esnasında Mustafa Kemal Atatürk tarafından izlenen dış siyaset, başarılı bir ‘denge politikasına’ örnektir. Türkiye bu dönemde, Sovyetler Birliği ve Batı kampı arasında savrulmalar yerine, Moskova’yla dostluk içeren, komşularımızla işbirliği alanlarını sağlam tutan, Balkanlardan Afganistan’a değin milli çıkarlarımızı koruyan ve Batı ülkeleriyle eşit ilişkiler içeren bir siyaset sürdürmeyi başarmıştır.
Gelişmeler, Türkiye’yi bir karar aşamasına getirmiştir. Komşularıyla barışık, bölgesel ittifakları geliştiren bir Türkiye, ABD başta olmak üzere Batı ülkeleriyle de eşit bir ilişki kuracaktır. Büyük, bağımsız ve başı dik bir Türkiye’nin yolu pazarlık masalarından değil, milli menfaatlerimizin gerektirdiği, doğru ittifaklardan geçiyor.

AKP, Avrasya-Atlantik denkleminin neresinde? - Resim : 1
Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek (sağda) 2015 yılında emekli Korgenaral İsmail Hakkı Pekin’le (ortada) birlikte, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la (solda) görüştü.