19 Nisan 2015

Akdeniz ‘aradeniz’ ölümün de ötesindeyiz

Ey insanlık, yüzlercesine her geçen gün başka yüzlerin de eklendiği canların boğulurken attıkları çığlığı duyuyor musun?

Doğdukları yerlerde yaşamları dar edilenler, çıktıkları gelecek yolcuğunun bedelini yaşamlarıyla ödüyorlar. Ortadoğu, Asya, Afrika ülkelerinin yoksul insanları, Batı kapitalizminin davetkar dünyasında yaşam yaratmak için -çıkarıldıkları ‘kaçak’ deniz yolculuğunda deniz denen sulara gömülüyorlar. Suların dalgalarını zapt etmiş sınır zebanilerini atlatamıyorlar. En önemlisi, ölümden de beter bir şeylerin olduğu gerçeğinin inşasını yaptıklarını bilmiyorlar. Daha önceki yüzlercesinin refah, özgürlük denilen karaya basmadan önce dalgalar tarafından nasıl yutulduklarını; denizin bittiği adı kara denilen o noktaya çok azının ulaştığını, artık o noktanın adının da ‘kara’ değil, zift siyahı olduğunu biliyorlar ama.

Batı’nın uzaktaki ziftleşmiş ‘kara’sına adım atmak için; yemeyi, içmeyi, soluk almayı durduruyorlar önce. Bütün canlarından biriktirdiklerini vererek çıkıyorlar yola. On değil, yirmi değil, yüz değil, birkaç yüz halinde gömülüyorlar sulara. Ölümden de beter olanın adını açık bıraktıklarını bilmeden, ulaşmak istedikleri refah, özgürlük imajı yanılsamasını bedenleriyle ödüyorlar.

 

Zift siyahı ‘kara’

 

Göçmenleri, göçmen kuşlar gibi sempatiyle karşılamıyor egemenler. Adı deniz denilen suların her bir dalgasına diktikleri cellatlarıyla, zift karasına dönüştürdükleri denizin dayandığı o en son yeri görmelerine izin bile vermiyorlar. Sular toplu halde yutuyor insanları. ‘Asıl suçlu dalgalar’… fısıltısı her yanı sararken, su haline dönüşmüş suçluyu yargılayamıyor dünya adaleti. Ölenlerin tek sorumlusunun kendileri olduğu yalanı dolanıyor ortalıkta. Tüm gönüllülükleriyle, isteklerini yerine getirsin diye -ellerinde ne varsa- ölüm simsarlarına verdikleri gerçeği tüm dünyayı susturuyor. Böylelikle, deniz denilen suyun her bir dalgasına diktikleri adamlarını gizleyen ülke yöneticileri, zift siyahına dönüştürdükleri ‘kara’larıyla, bir seferde yüzlerce göçmeni -ellerine kan bulaşmadan- öldürüyorlar.

Yüz değil, iki yüz değil, üç yüz değil tam dört yüz canın geçtiğimiz günlerde  sularda boğulurken attığı çığlıkları duydunuz mu? Akdeniz, Karadeniz, Ege denizi, okyanuslar... Nedir deniz? Yazları kıyılarında yüzülen, yarattığı nem dengesiyle atmosferin yoğunluğunu yumuşatan bir yeryüzü olayı mı? Ya da yeryüzünün birbirine bağlı olan bir sular örtüsü mü? Yerkabuğunun çukurlarını doldurmuş olan bu sular yoksulları yutarken ne diyeceğiz şimdi?

 

Yirmi birinci yüzyılın sayısal durumları

 

“Yeryüzü nün yüzde 71’i denizdir. Bunun da çoğu Güney Yarımküresinde, azı Kuzey Yarımküresindedir. Üç ana deniz Atlantik, Pasifik, Hint Okyanusudur. Bunların dışında karalar arasında aradenizler, kenar denizler uzanır. Akdeniz, bir aradenizdir” diyor bilim insanları. Bir aradeniz olan “Akdeniz”de önceki gün dört yüz can çığlık ata ata can verdi. Hepsi de genç ve çocuktu. Gelecek için, insanca yaşam içindi –tıpkı daha öncekiler gibi- bütün çabaları. Göçmen tüccarlarına verdikleri son kuruşlarının da hiçbir önemi yoktu. Nasılsa –gidemeyecekleri- ‘özgürlük ve refah’ ülkesinde iki katını kazanırlardı. Önceki gün Libya’dan yola çıktılar…

Zaman yirmi birinci yüzyıldı. Adı deniz denilen suların her bir dalgasının altında ülke yöneticilerinin adamlarının bekledikleri zaman yani. Yoksulların yeni ölme biçimleri yani. Geçtiğimiz günlerde Libya’dan yola çıkan bu yoksullar, daha önceki binlercesine dört yüz rakamını eklediler. Ardından ise Yirmi birinci yüzyılın sayısal durumları yani…

Uluslararası ajanslara açıklamalarda bulunan Çocukları Kurtarın (Save The Children) örgütünün, İtalyan kurtarma ekiplerinden aldığı bilgilere göre İtalya'ya gitmek için Libya'dan yola çıkan teknede bulunan 144 kişi kurtarıldı, neredeyse hepsini çocuk ve gençlerin oluşturduğu 400 kişinin ise Akdeniz'de can verdi. İtalyan yetkililer, arama ve kurtarma çalışmalarının hem havadan hem de karadan sürdürülmekte olduğunu belirtti.

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!