Uğursuz 15 Temmuz darbe teşebbüsünden bu yana, KHK’larla haklarında soruşturma açılmadan üniversitedeki vazifesinden ihraç edilen, bir kısmı tutuklanan binlerce akademisyen vardır.
Bunlar arasında cezalandırmayı hak eden kimseler olabilir. Ancak bunların çoğu malûm cemaat veya terör örgütü üyesi olması pek mantıklı değildir. Bunlar yanlış veya kasdî jurnal sonucu, ya da barış bildirisine imza attılar diye, hiçbir hukukî prosedür takip edilmeden vazifelerinden alınmışlardır. Bu icraatın Türkiye için hayırlı olmadığı kesindir.
Devlet, akademisyenleri teşvik edip önlerini açarak ülkenin kalkınmasında istihdam etme yerine, onları ihraç edip tutuklamakla, geri kalanlar üzerine baskı kurmakla aslında geleceğini kararttığının farkında değildir. Geçenlerde İtalya’nın önde gelen bir yöneticisi bu gerçeği ifade babında, “Türkiye akademisyenlerini ihraç edip tutuklamakla aslında geleceğini perişan ediyor” demiştir.
AKADEMİSYENLER ÜLKE KALKINMASI İÇİN LÂZIMDIR
Akademisyen demek, düşünen beyin demektir. İlmî araştırmalar yaparak akademisyen olmak pek kolay bir iş değildir. Uzun bir süre ve yoğun bir gayret gerektirir. Bu seviyeye yükselmiş olanlar Türkiye için bir değerdir. Cehalet, mücadele edilmesi gereken en büyük düşmanlardan biridir. Devlet cahilliği tedavide bunlardan istifade edeceği yerde, sudan bahanelerle vazifelerine son vermekle ve onları hapsetmekle dolaylı olarak cehalet hastalığının yaygınlaşmasına çalışmış olmaktadır.
Ortaçağ Avrupa’sının, ilim, fen ve san’atta geri kalmasının sebeplerinden biri; o zamanki kralların ve ruhanî reislerin, ilim adamlarına yaptıkları baskı ve zulümdür. Onlar Demokrasiye geçince bu baskılar kalktı, ilim adamlarına hürriyet verildi. Sonra onlar kalkındılar.
GEÇMİŞTE İLİM ADAMLARINA YAPILAN BASKI TÜRKİYE’Yİ GERİ BIRAKTI
Geçmişte tek parti yönetimi, Kemalist rejime biat etmeyen ilim adamlarını “inkılâpların aleyhinedir” damgasıyla damgalayarak vazifelerinden uzaklaştırılmış, ya tutuklanmış veya baskı altında tutularak hayatları karartılmıştır. Yerlerine düşünmeyen, sorgulamayan, ancak rejimin meddahı olan kadrolar yerleştirilmiştir. Bu yüzden ülkemiz 1950’ye kadar ilim, san’at ve teknolojide geri kalmış, Afrika ülkelerinin seviyesine düşmüştü.
27 Mayıs 1960 askerî darbesi akabinde darbeye biat etmeyen üniversite kadroları, benzer bir uygulama ile ihraç edilmişlerdir. Ülke tekrar karanlık bir sürece sokulmuştu.
12 Eylül 1980 münafık askerî darbesi akabinde, darbe karşıtı uzman akademik kadrolar tasfiye edilmişlerdi. O zamanlarda üniversiteler askerî disiplin altına alınarak Kemalist nesillerin üretildiği mekânlar haline getirilmişti.
Ne yazık ki günümüzde Türkiye’nin üniversiteleri, siyasîler tarafından yukarıda ifade edilen uygulamalara tabi tutulmaktadır. Üniversitelere ve ilim adamlarına yapılan baskı ve tutuklamalar, aydınların birikimlerinin heba olmasına, diğer taraftan onların dinî değerlerden soğumalarına, devlet düşmanı haline gelmelerine sebep olabilir. Bu yanlış uygulamalar, dışarıya yetişmiş beyin göçünü teşvik edebilir. Gelişmiş Demokratik Batı ülkeleri, akademisyenlerimize kucak açmaya hazırdırlar. Onlar ilim adamlarına çok değer vermektedirler. Günümüze ABD ve AB ülkelerinde Türkiye’nin değerini bilmediği, uluslar arası ilmi çalışmalara imza atan ve bulunduğu ülkeye katma değer kazandıran çok sayıda Türkiye’li ilim adamı mevcuttur.