18 Kasım 2018

Büyük takip

Getirilen kural, Türkiye genelindeki tüm üniversitelerdeki tüm lisansüstü tez konusunun daha teze başlanmadan merkeze bildirilmesi anlamı taşıyor

Annesi, ders kitabına bakıp, Thales’in, Diyojen’in ülkesi İyonya’nın bilim ve kültürde bu kadar ileri düzeyde olma nedenlerini sordu.

Tereddüt etti henüz 5. sınıftaki çocuk.

Oysa yeni okumuşlardı, kitapta açık biçimde ülkenin demokrasi ile yönetilmesi ve özgürlüğün beşiği sayılması yazıyordu.

Düşündü biraz çocuk, “ekonomik gelişme” yanıtını verdi. Anne, kitapta temel gerekçenin farklı anlatıldığını anımsatacaktı ki çocuk doğru yanıtı da bildiğini ima ederek ekleyiverdi:

“Bu kalsın, bu daha iyi.”

Çocuklar; eleştirel aklın yaratacağı sıkıntıları artık erken kavrıyor.

* * *

15 Temmuz darbe girişiminden sonra en büyük darbeyi yiyen kurumlardan biri de akademi oldu.

Yaşamını bilime ve akademiye adayan, soru çalmadan, alın teriyle üniversiteye giren, babadan oğula geçen akademik unvanların hiçbirinden faydalanmadan torpilli tüm kadroları aşarak asistan olmayı başaran, matbaada parayla kitap bastırmadan, yurtdışındaki hileli bilimsel dergilerde hiçbir işe yaramayan makaleler yayımlatmadan, bir makale için aylar, yıllar harcayan bilim insanları kapının önünde buluverdi kendisini.

Kapının önüne konulmayanlar da kürek cezasına mahkûm edildi. Unvan alamadı, bilimsel çalışma yapamadı, bazılarının sözleşmeleri uzatılmadı. 

Suçları ağırdı!

Hoşa gitmeyen bir metne imza atmışlardı.

* * *

YÖK, 15 Temmuz’dan sonra bu işin böyle gitmeyeceğini anladı.

Bir çekidüzen vermek lazımdı anlaşılan üniversitelere. İhraç edilen edilmişti ama kalanların ne yapıp ne ettiğini bilmek gerekliydi.

Şimdi kabul edilmez ama onlarca “gizli” ibareli yazıyla uyarıldı üniversiteler.

“Şu çalışmalara dikkat edin”, “Ders içeriklerine bakın”, “Tezlere aman dikkat.”

15 Temmuz’la ilgili tez yazılması salık verildi.

Derslerde kullandıkları kavramlar nedeniyle şikayet edilen öğretim üyeleri soruşturuldu, dergilere hoşa gitmeyen yazılar gönderenler “komünist, bölücü” denilerek kovuldu.

* * *

Artık gözleri daha da açık YÖK’ün, kimin hangi araştırmayı yapacağını önceden bilebilecek.

YÖK, geçen Haziran ayında hazırladığı yönergeyle, lisansüstü tezlerin tamamını, ulusal güvenlik gibi bir gerekçe ya da patentle ilgili bir gizlilik kararı olmadıkça erişime açma kararı verdi.

Buna göre, Ulusal Tez Merkezi’nde kabul edilmiş tüm bilimsel tezlerin tamamı erişime açılacaktı.

Yönerge bununla da sınırlı değildi.

Yapılacak çalışmalar da önceden bildirilecekti.

Üzerinde çok durulmayan yönerge, üniversiteler tarafından da garipsenmiş olacak ki YÖK, uygulamada sıkıntılar yaşandığını bildirmek zorunda kaldı.

19 Eylül’de üniversitelere bir yazı göndererek, tez önerisi kabul edilen her lisansüstü öğrencinin, yapacağı çalışmayı ve bu çalışmayı kimin yapacağını sisteme girmesi gerektiğini bildirdi. Yönergeye göre, bunun yapılması zorunluydu.

Çalışma bittikten sonra da tezin tamamının sisteme yüklenmesi zorunluluğu vardı.

* * *

Getirilen kural, Türkiye genelindeki tüm üniversitelerdeki tüm lisansüstü tez konusunun daha teze başlanmadan merkeze bildirilmesi anlamı taşıyor.

İntihalin kol gezdiği, özgün bilimsel çalışmaların her geçen gün azaldığı akademide “evrensel değerler ve yapılacak çalışmanın içeriğinin bilim dünyasınca bilinmesi” gerekçesiyle konuyu önceden bildirmek zaten sorunlu.

Tezlerin tamamının içeriğinin erişime açılması da.

Dünyada tezlerin erişime açılmasının ya da konu özetlerinin bildirilmesinin örnekleri var elbette. Ancak YÖK’ün ve uygulamalarının, bizdeki akademi yapısının dünyada pek örneği yok.

* * *

Muhtemel ki bundan sonra mültecilerin karşılaştığı suçları araştırmak isteyenler kampların güzelliğini, çocuk istismarını araştırmak isteyenler çıkartılan yasaların mükemmelliğini, kadına yönelik şiddeti araştırmak isteyenler Anadolu’nun “hanımları” koyduğu müstesna yeri, kamudaki yolsuzluk algısını çalışmak isteyenler yeni sistemin demokratik kazanımlarını araştırmayı tercih edecekler.

* * *

Aksi iyi sonuç doğurmayabiliyor, örneklerle sabit.

İnsan hakları ve bu alandaki aktivizmle ilgili dersler veren Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, “aktivizm” öğrettiği gerekçesiyle gözaltına alınıyor.

Barışçıl eylemler, gözaltı kararında suç olarak sıralanıyor.

Çiğdem Mater, Meltem Aslan ile diğer gözaltına alınan bilim insanları ve STK temsilcilerinin kararlarının yanında, yeni medya inşa etmekten muhalif gazeteciyle evli olmaya, köşe yazmaktan hak odaklı araştırma ve çalışmalar yapmaya kadar uzanan notlar düşülüyor.

Zaten sorunlu biçimde de olsa AB’ye üyelik müzakereleri yürüten memlekette, AB fonlarından en çok devlet yararlanırken, en yetkili isimler, AB fonuyla çalışan kişi ve kurumları “terörist” ilan ediyor.

* * *

Aslında hocalar, gazeteciler, hak savunucuları, ellerinde her zaman nedense dolar bulunanlar gibi kur yükseldiğinde dolar bozdursa, başkasının telefonunu kırsa, arada başka ülke bayraklarını yaksa, en azından çalışma arkadaşlarını jurnallese sorun kalmayacak!

Bu ülkede, ezberlerle konuştukları zaman insanlar sevilir, ses çıkartmadığında alkışlanır, sınırları zorlamadıklarında makbul sayılır.

Ve olanlar gösteriyor ki sükût altındır.

Maaş teşviğiyle dönecek olanlar bilmelidir ki isterse Mars’a gidecek roket yapmış olsunlar, öncelikle huzurlu ve rahat yaşayabilmeleri için böyle üstün vasıflar aranır.

Yazarın Diğer Yazıları

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil

Devlet, ağzındaki baklayı çıkardı: "Ölmeniz, tedaviden daha ucuzsa…"

Devlet, ölüm durumunda ödeyeceği tazminat yüksek değilse, ilaç bedelini ödemek yerine ölmemizi tercih ediyor