Enes Batur filmini seyrettikten sonra Hülya Avşar’ın elini öpesim geldi

Hülya Avşar’dan 35 yıl sonra, sıfır oyunculukla Enes Batur, 2. filmini çekiyordu. Diyorum ya, Türkan Şoray’dan bu yana hiçbir şey değişmemişti.

Enes Batur filmini seyrettikten sonra Hülya Avşar’ın elini öpesim geldi

Hatırlayın. Son yazılarımda Mars Grubu Sinema Karteli ile esnaf sanatçılar arasındaki Mısır Savaşı’nı anlatmıştım. Hatırlayın. Kartel direktörü Aslı Irmak Acar ne demişti? ‘Cem Yılmaz olmazsa, başka Cem Yılmaz’lar çıkar. Sinema çeken başka birilerini bulacağız…’

Aslı Irmak Hanım bulmuş olmalı ki, Enes Batur- Gerçek Kahraman filmini gördüm. Dün akşam seansında da Mars Grubu’nun çıkardığını görmeye, yani filmi izlemeye gittim. Filmde 8-9 kadar ergen çocuk, 1 veli, bir de ben vardım. Zaten bu film pek ilgi de görmemiş.

Sinema üzerine psikososyal analizler yapan bir bilim insanı olarak, ön yargısız olarak analiz yapmaya çalıştım. Ama şunu söylemeden edemem.‘Sanata saygı, emeğe saygı’ diye düşünmeye çalışsam da, bu düşünceler benim sinemada 2 saat boyunca hayatımın işkencesini yaşamamı engelleyemedi. İşte o an Cem Yılmaz’ın ‘yavaş çıkarsınlar’ sözüne hak verdim.

İşte bu noktada, Enes Batur’un, yani 20 yaşındaki bir gencin üzerine gitmek ne kadar doğru olur? Asıl ona bu filmleri çektirenlere söz söylenmelidir, diye düşünüyorum.

GEÇMİŞTE TÜRKAN’LAR, HÜLYA’LAR… BU GÜN ENES’LER…

Aslında beyaz perdenin başından bu yana hep aynı terane dönüyor. Gerek Hollywood, gerekse Yeşilçam yıldızcılık sistemi ile işliyordu. Scognamillo,Yeşilçam için ‘bir mitos kurdu, çünkü o mitosa uygun seyirci kitlesi vardı’ şeklinde konuşur (1). Yeşilçam tanrı ve tanrıçalar yarattı. Onları gündemde tutarak geniş halk kitlelerinin desteğini aldı. Örneğin sıfır oyunculukla Yeşilçam’a gelen Türkan Şoray bir yıldız oldu, 20 yıl sonra ise Sultan oldu. Türkan ve Ayhan yapar da, diğer insanlar durur mu?

Scognamillo’ya göre,Yeşilçam; fazla eğitimi olmayan, eleştirel kapasiteden yoksun ve sinemada gördüklerini gerçek kabul eden ve kendisini tam anlamıyla veren kişilere hizmet verdi (1). O insanları eğitip geliştirmedi. Vasat kitleleri oyalayan bir uyuşturucu oldu. Zaten o zamanın Yeşilçam patronlarının da sanatsal ya da etik kaygıları yoktu. Seyirci hangi filme gelirse, onun çekilmesini istiyorlardı. Kötü yol ise kötü yol, avantürse avantür, erotikse erotik, diniyse dini, fantastik ise fantastik… (2)

İşte o dönemin erotik ve avantür filmleri bile kendi starlarını yaratıyordu. Arzu Okay, Zerrin Egeliler, Mine Mutlu, Aydemir Akbaş, Bülent Kayabaş, Ali Poyrazoğlugibi üçüncü rollerin oyuncuları bir anda başrollerde oynamaya başlıyordu (2). Arzu Okay ve Zerrin Egeliler, Türkan Şoray parası kazanırken; Behçet Nacar, Kazım Kartal gibiler ise Ayhan Işık parası… Çetin İnanç o yılları ‘Arzu Okay iyi para alıyordu, onu her filmde oynatamıyorduk’ diye anlatıyordu. (2)

VİDEO FİLMLERİ DE KENDİ YILDIZLARINI YARATTI

Ama 12 Eylül darbesinden sonra bu seks filmleri yasaklanıyordu. Ama bu defa ise günü kurtarmak için üçüncü rollerin vamp kadınları ile cinsellik kokan filmler çekilmeye başlanıyordu. Çünkü toplum cinselliğe açtı. Ayrıca o yıllarda Almancılar sayesinde video olayı da başlamıştı. Artık herkes evinde sevdiği artisti seyretmek istiyordu. Video filmleri de kendi yıldızlarını yaratıyordu. Banu Alkan, Serpil Çakmaklı gibi…

İşte bu furyanın son yıldızı ise Hülya Avşar idi.Yine sıfır oyunculukla Yeşilçam’a gelen güzel Hülya, beyaz perdenin baş tacı oluyordu. Diyorum ya, aynı terane dönüyordu. Yeşilçam Hülya Avşar gibi 3. kalite oyuncuların güzelliğini ve dişiliğini kullanarak yolunubuluyordu. Jet rejisör Çetin İnanç çöküş yıllarını ‘pavyona düşmüş konsomatris gibiydik biz. Kim hangi masaya çağırırsa gitmek zorundaydık’ şeklinde anlatıyordu (2).

Aslında Hülya Avşar yıldız olduğunda, Yeşilçam; yıkık dökük ve ayakta durmaya çalışan bir gecekondu gibiydi.Birkaç isme tutunarak ve vasat işlerle ayakta kalamaya çalışıyordu. Bu devran hep böyle döner sanılıyordu. Ama 1990’lara gelinirken Yeşilçam yerle bir oluyordu. Hülya Avşar ise hiç vakit kaybetmeden televizyona geçiyor ve sahnelere çıkmaya başlıyordu. Yani, batan gemiyi ilk Hülya Avşar terk ediyordu.

Hülya Avşar’dan 35 yıl sonra, sıfır oyunculukla Enes Batur, 2. filmini çekiyordu. Diyorum ya, Türkan Şoray’dan bu yana hiçbir şey değişmemişti. Hülya Avşar’a 6 yıl içerisinde 50-60 kadar film çektirenler, şimdi de Enes Batur’a çektiriyordu. Hem de vasatı aratacak şekilde…

Bu gün Enes Batur filmini seyrettikten sonra, Hülya Avşar’ın elini öpesim, geldi. Çünkü o yıllarda Hülya Avşar’ın yanında çok sayıda Yeşilçam emekçisi olurdu. Filmi onlar oynar, Hülya Avşar ise güzelliğini sergilerdi. Enes Batur filminde ise 2-3 profesyonel oyuncu var. Diğerleri amatör…

ENES BATUR FİLM BOYUNCA PİŞMİŞ KELLE GİBİ SIRITIYORDU

Ayrıca film, başka filmlerin karma-çakması olmuş. Sık sık Enes Batur’un Youtuber’lığına atıf yapılıyordu. Kızların ona ağzı açık bakması… Teknede partiler, pahalı spor arabası… Sanırım kendisini izleyenlere ulaştığı zenginliği gösteriyordu.

Enes Batur’un oyunculuğu sıfır… Üstüne üstelik durmadan pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Onu daha önce gittiğim çocuk filmleri ile karşılaştırdım. Köstebekgillerden Kösteban bile, ondan daha iyi oyuncuydu. Shrek’teki eşek bile daha fazla jest ve mimiğe sahipti. Yanındaki Ömer kankası ise çakma Recep İvedik gibiydi. Yanındaki diğer kahramanlar da çakma…

Peki Yeşilçam’da sıfır oyunculukla oynayan başkaları yok muydu?

Örneğin arabesk yıldızları… En çarpıcı örnek Küçük Emrah’tı. Her filminde annesi ya tecavüze uğruyor ya da kötü yola düşürülüyordu. Enes Batur filmi ile kıyaslandığında, Küçük Emrah filmlerinde en azından Nuri Alço, Tecavüzcü Coşkun ve Yeşilçam’dan aşina olunan diğer kötüler vardı. Bu filmdeki kötüler bile, çizgi film karakterleri gibiydi.

Oyunculuk olarak Enes Batur, Küçük Emrah’ın bile eline su dökemezdi. Küçük Emrah’ın en azından boynu büküktü ve hep ağlamaklı idi. Enes Batur ise üzüntülü iken bile sırıtıyordu. Film boyunca sıkıcı, yapay ve bayat espriler… Bayatlamış bir konu… Filmde herkesi döven Enes Batur’un Amerikanvari güzel kızı öperek bitirmeye çalışması…

Asıl önemlisi, bu 3. kalite filmde Altan Erkekli gibi bir oyuncunun ne işi vardı? İşte o anda aklıma Aydemir Akbaş ile Feri Cansel’in Plaj Horozu filminde oynamış olan merhum Adile Naşit geldi. Erotik-seks-komedi furyasında ki emektarlar gibi, o da Enes Batur filmindeki oyunculuk eksikliğini mi dolduruyordu? Yoksa tamamen ‘ben aldığım paraya bakarım arkadaş’ yaklaşımı mıydı?

TIPKI YEŞİLÇAM’IN YIKILIŞI GİBİ…

Zaten şu dönem de tıpkı Yeşilçam’ın yıkılışına benziyordu.Yeşilçam’ın seyircisi nasıl kaybolduysa, son 10 yılda da sosyal ve kültürel hayatı olan, sanatı takip eden seyirciler kayboldu. Sanatçılar telif için dernek toplantılarında birbirlerini yumruklarken, şanslı olanlar özel kanalların ve TRT’nin dizilerinde yer buluyordu. Geçim TRT’den gelince de, iktidara yönelik eleştirileri de son buluyordu.

Aslında Yeşilçam oyuncularının seks ve avantür filmlerde oynaması ile, bu gün Cihangir’de yaşayabilmek için özel kanalların ve TRT’nin dizilerinde oynanması aynı şeydi. 1970’lerde ayakta kalabilmek için sanatçı bedenini satıyordu. Şimdi ise yaşam standardını kaybetmemek için miydi tüm bunlar?

Altan Erkekli’yi ilk kez AST’de seyretmiştim. Daha sonra BKM oyuncuları ile… Altan Bey bu filmdeki süper kahramanların ustası rolündeydi. Hele bir de Enes Batur’a verdiği ‘gençler sana inanıyor’ gazı vardı ki, hiç sormayın. Sistemin Enes Batur’unu, yılların oyuncusu Altan Erkekli parlatıyordu.

Sonuç olarak; çağ, sosyal medya çağı idi. Enes Batur ise, çocuk ve ergenlerin sosyal medyadaki popüler tüketim materyali idi.60 yıl önce beyaz perdede Türkan’larla, 35 yıl önce Hülya’larla uyutuluyordu, şimdilerde ise sosyal medya üzerinden Danla Biliç ve Enes Batur gibilerin boş içerikleri ve filmleri ile…

Önceki yazımda ne demiştim? Kapital sistemi, metamorfozunu tamamlamış olan insanları bir network ile birbirine bağladı. Sosyal medya, aslında bir böcek network’u idi.

Çünkü, sistemin sahipleri Türkan Şoray’ın da, Hülya Avşar’ın da bir imaj, bir görüntü olduğunu biliyordu. Tıpkı bu gün Danla’ların ve Enes’lerin bir görüntü olduğunu bildiği gibi… Metamorfozunu tamamlamış kişilerin besini idi, bu görüntü ve imajlar…

Artık gelinen bu noktada, filmin konusuna ya da içeriğe bile ihtiyaç yoktu. O görüntüyü görmek, izleyeni doyuruyordu.

Bu durum ise yedinci sanatın, yani sinemanın sonu idi. Modern sanatın sonu idi.

Kapitalizm, sanalla beslenen post modern böcek toplumunu inşa ediyordu. İnsanların imajlar ve görüntülerle doyduğu bir çağda, sanata da gerek yoktu.

Çünkü görünmek yetiyordu.

KAYNAKÇA:

1.Giovanni Scognamillo’nun gözüyle Yeşilçam. (Hazırlayan: Barış Saydam) Küre Yayınları, 2011.

2. Pınar Öğünç. Jet Rejisör Çetin İnanç. İletişim Yayınları. 2016

Ahmet Koyuncu

Odatv.com

enes batur Ahmet Koyuncu arşiv