Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allah'a hamd ve senâ, O'nun sevgili elçisine salât ve selâm olsun.
Dünya hayatı insanların bir arada yaşamalarını, ihtiyaçlarını bu birlikten doğan enerji ile gidermelerini dolayısıyla bireylerin farklı uğraşlarla meşgul olmalarını zorunlu kılmaktadır. Bayi-müşteri ilişkisinin şekillendirdiği ticaret hayatı, bu uğraş alanlarından biridir. Hemen her bireyi ilgilendirmesi cihetiyle hayatın merkezini işgal eder; onsuz hayat sürdürülemez.
İslâm, ticarette satıcı ve müşteri ilişkisini, her iki tarafın da insan olması cihetiyle kul hakları kapsamında değerlendirir. Bu sebeple cinsiyet ve ırk farkı gözetmeksizin en küçüğünden en büyüğüne bütün fertlerin haklarını kutsal saymış, her türlü tecavüze karşı korunmasını emretmiştir. İslâm'ın büyük değer atfettiği emeğin, çalışmanın ve didinmenin en somut göstergesi olan ticaret, kul haklarının söz konusu olduğu toplumsal bir faaliyettir. İlkelerine uyularak icrâ edildiğinde en helâl kazanç kapısı olarak değerlendirilmesinin sebebi de dürüstlüğü esas almasındandır. Ticaretin geçim kaynağı haline getirilmesi bu alanda İslâm'ın getirmiş olduğu kuralların da yaşam tarzına dönüştürülmesini gerektirir. Hak ve adalet ölçülerinde kenetlenmenin sağlanması için hiç kimsenin mağdur edilmediği bir alış verişte, ticaret erbabı yeryüzünde helâl kazancın getirdiği mutluluğu yaşayacağı gibi âhirette Peygamberlerle, Sıddıklarla, şehitlerle beraber olma payesiyle ödüllendirilecektir.
İslâm ilk prensip olarak, hiç kimsenin malından birazının bile, hak ve adaletin yönünün değiştirilmesine aracı kılınmasını, bundan doğan fayda ve gelirin tüketilmesini, haksız sebeplere dayalı kazanç ve haram işlem sayar. (1) Her türlü alış verişte ribâyı (faizi), karşılıksız fazlalığın ifadesi olması cihetiyle haram, piyasa şartlarında mal ve paranın takasını helâl kılmıştır.(2) Hakların korunması ve mağduriyetlerin önlenmesi kapsamında muhtemel sorunların zuhûrunu önlemek için alış verişlerde borçların her iki taraf cihetiyle kayıt altına alınmasını (3) ve akitlerin gereğiyle işlem yapılmasını (4) emretmiştir.
Ticari kaygılar, sorumluluk bilincinin bir kenara itilmesine sebebiyet vermemeli, müreffeh yaşam düzeyi, şımarıklığa neden olmamalı, Allah'ı anmaya engel teşkil etmemelidir. (5) Beşer ihtiyacından doğan işlerin îfâsında O'nun adını anmak ve hoşnutluğunu aramak, mümince bir duruş gereğince, iki yönlü kazancın sonsuzluğa uzanan boyutunu elde etmektir. Dünya güzelliklerinin çekiciliğine aldanmayı önleyen ve mahşerdeki duruşmayı kolaylaştıran bu anlayış, Hak rızasının gözetildiği bütün davranışları ibadet kapsamına dâhil eder.
Âyet ve hadislerin ışığında İslâm âlimlerinin bilgi birikimi ve hayat tecrübesiyle ortaya çıkan İslâm Kültür ve Medeniyeti, her türlü samimiyetsizliği, iki yüzlülüğü, vefâsızlığı, yalanı ve aldatmayı; yalanın iştirâki ile kısa süreli kazancın, ancak doğrulukla elde edilebilen ebedi kazanca tercih edilmesini kabul etmez. Bu bilinç ve hassasiyetin yoğunlukla hissedildiği hatta yaşam tarzına dönüştürüldüğü İslâm toplumlarında esnaf birlikleri bu titizlik üzerine bina edilmiştir.
Bireyin hamlığını, fevriliğini ve bencilliğini ortadan kaldırmak, mesleki ahlak ilkeleriyle onu buluşturmak ve eğitmek, halka hizmeti Hakk'a ibadet sayan anlayışı tahkim etmek, müreffeh ve huzurlu bir toplum oluşturmak amacıyla kurulan Ahilik Teşkilatı da geçmişten bugüne İslâm Kültür mirasının tesiriyle ortaya çıkmış erdemliler hareketidir. İyi huyluluğu, güzel ahlâkı, işte ve yaşamda kin gütmemeyi, sosyal hayatın tadını kaçıran her türlü olumsuzluğu ortadan kaldırmayı, ahde ve sevgide vefâyı, gözü, gönlü ve kalbi tok tutmayı, şefkâtli, merhametli, adaletli, faziletli, iffetli ve dürüst olmayı, cömertliği, herkese sevgi, saygı ve edeple muameleyi, tevâzuu, alçakgönüllülüğü, ayıp ve kusurları örtmeyi, affetmeyi, hataları yüze vurmamayı, tatlı sözlü, içten, güler yüzlü ve güvenilir olmayı, gelmeyene gitmeyi, dost ve akrabayı ziyaret etmeyi, herkese iyilik yapmayı, başa kakmamayı, hakka, hukuka, ölçü ve tartıya riayet etmeyi, komşuyla iyi ilişkide bulunmayı, yaratılanı yaratan hakkı ve hatırı için hoş görmeyi, hata ve kusurları birinci şahıslarda aramayı, iyilerle dost olmayı, kötülerden uzak durmayı, fakirlerin meclisinde bulunmayı, zenginliği itibar sebebi görmemeyi, Allah için sevmeyi, Allah için kızmayı, gerçeği hak için söylemeyi, çalışanın hakkını alın teri kurumadan vermeyi, açıkta ve gizlide Allah´ın emir ve yasaklarına uymayı, kötü söz ve hareketlerden sakınmayı, içi-dışı, özü-sözü bir olmayı, haksızlığı önlemeyi, her çeşit olumsuzluğa sabır ve tahammül göstermeyi, inanç ve ibadetlerde samimi olmayı, dünyaya ait şeylerle öğünmemeyi, kayıtsız şartsız yalnız Allah´a güvenmeyi, sırları açığa vurmamayı, ferâgat ve fedakârlığı ilke edinmeyi, mensuplarına telkin etmiş, iç disiplini de sağlama yönünde gerekli tedbirleri almıştır. 1200'lü yılların başında kurulmuş olan bu kardeşlik dayanışması, ecdadın bütün uygulamalarında esas alınmış, fetih hareketlerinden irşat ve tebliğ hareketlerine, aile ilişkilerinden bireysel tercihlere varıncaya kadar hayatın her alanında, geniş coğrafyada gönülleri fethetmiş, koca imparatorluğun dinamiklerinden biri olmuştur.
Günümüz dünyasında çağdaş insanın, özellikle de Müslümanların dînî âidiyet hissiyatı ve temel görev bilinciyle âhilik rûhunu anlayıp yaşamaya ihtiyacı var. Kazancın ve sermayenin gücüne göre itibar anlayışının ortadan kaldırılarak Allah'tan gelen itibar yüceltilmeli ve geliştirilmeli, her biri bir âyet ve hadisin yorumu olan âhilik ilkeleri sahiplenilmelidir. Bugünden geleceği inşâ etmek ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Huzur ve mutluluğun hayatın gerçek kaynağında arandığı bir dünyada yaşamak ve dualarda buluşmak dileğiyle...
----------------------
(1) Bakara, 2/188; Nisa, 4/29
(2) Bakara, 2/275
(3) Bakara, 2/282
(4) Maide, 5/1
(5) Nur, 24/37

Hüseyin Köksal
Vakfıkebir İlçe Müftüsü