Dr. Okan Celal GÜNGÖR
KMÜ- Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı BölümüÖğretim Üyesi
Ahi kelimesi Arapça ‘’kardeş’’ anlamına gelmektedir. Ancak Divanü Lugati’t-Türk’te bu kelimenin cömert, eli açık anlamında Türkçe ‘’akı’’ kelimesinden geldiği belirtilir. Fransız Türkoloğu J. Deny ve Fuat Köprülü de kelimenin bu Türkçe kökten geldiğini belirtir. İki görüşün birleştirecek olursak Ahilik, eli açık ve cömert esnafın kardeşlik duygularıyla kurduğu, iyi ahlak ve yardımseverlikle yoğurduğu bir sosyo-ekonomik düzendir.
Terim anlamı ise “XII. yüzyılın ilk yarısından başlayarak XX. yüzyılın başlarına dek Anadolu’nun şehir, kasaba, hatta köylerinde esnaf ve sanatkâr kuruluşlarının eleman yetiştirme, işleyiş ve kontrollerini düzenleyen kurum”dur.
Ahi birliklerinin nerede ve ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle beraber bu kurumun da her kurum gibi, belli ihtiyaçları karşılamak gayesiyle kuruldukları söylenebilir. X. yüzyılın başından itibaren Türklerin kitleler hâlinde ve kendi istekleriyle Müslüman olmaları, tarihin en önemli olaylarından biridir. Oğuz boylarının Selçuklular idaresinde kurdukları büyük devletin Bizans’a karşı elde ettiği zaferle Türkler Orta Asya’dan Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır. 13. yüzyılda Moğol zulmü ve istilası nedeniyle bu göçlerin yoğunlaştığı bilinmektedir. Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen sanatkâr ve tüccar Türklerin, ticareti ellerinde bulunduran Müslüman olmayan tüccar ve sanatkârlar karşısında tutunabilmeleri, onlarla yarışabilmeleri ancak aralarında bir teşkilat kurarak dayanışma sağlamaları, bu yolla iyi, sağlam ve standart mal yapıp satmaları ile mümkün olabilirdi. Ahi birlikleri de bu sosyo-ekonomik şartların doğal bir sonucu olarak bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Ahi birlikleri, ortaya çıktığı dönemde, Moğol İstilası nedeniyle oluşan kargaşa ve çatışma ortamında zayıflayan manevi bağları güçlendirme ve çatışan grupları uzlaştırarak toplumsal huzura katkı sağlama noktasında önemli görevler icra etmiştir. Anadolu’nun dağ köylerine kadar uzanan Ahilerin kurduğu zaviyeler, iç disiplinleri sayesinde bilhassa Anadolu esnafı arasında toplumsal birliği sağlayan temel unsur olmuştur.
XIII. yüzyılın ortalarından itibaren Türk toplumunun sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında çok önemli rol oynayan Ahi birliklerinin kaynağını araştıran bazı bilim adamları bu teşkilatı Bizans loncalarının bir devamı veya fütüvvetçiliğin bir kopyası saymıştır. Ahiliğin kuruluş aşamalarında Bizans loncaları ile İran ve çevresinde etkin olan Fütüvvetçiler örnek alınmış olsa bile yapı ve teşkilatlanma açısından bu kurumlar arasında önemli farklılıklar görülür. Bu farklılıklardan bazıları şunlardır: 1. Bizans loncaları devlet tarafından bazı kamu görevlerini yerine getirmek üzere kurulmuştur ve bu yapıda devletin sıkı denetimi ve gözetimi söz konusudur. Ahi birlikleri devlet otoritesi dışında kurulup gelişmiştir ve bunlar üzerinde doğrudan bir devlet denetimi yoktur. 2. Bizans loncalarına yalnız tüccar ve sanatkârlar üye olabilirdi bu durum bir bakıma, kuruluşta iktisadi gayenin temel amaç olduğunu göstermektedir. Ahi birliklerine ise Ahiliğin prensiplerini kabul eden herkes üye olabilirdi. Ahilik’te iktisadi amaç olsa da tek ve ana amaç değildi. 3. Bizans loncaları kast yapısı taşımalarına ve kan grupları hâline dönüşmelerine karşılık Ahi birlikleri hiçbir zaman kan grupları hâline dönüşmemiştir ve kastlaşma eğilimine karşı çıkmıştır. Bizans loncalarında kastlaşmayı sağlayan önemli bir özellik olan farklı loncalar arasındaki evlilik yasağı da Ahilik teşkilatında yoktur. 4. Bizans loncalarında sınıflı bir toplum yapısı varken, Ahi birlikleri sınıflı toplum yapısına karşı çıkmıştır. Bu farklılıklar göz önüne alındığında Ahiliğin, Anadolu’ya özgü bir kuruluş olduğu ve İslam ahlakı ve Türk geleneklerine göre gelişip güçlendiği söylenebilir.
Ahilik kurumunu sistemli hâle getiren ve yaygınlaşmasında büyük pay sahibi olan kişi ise Ahi Evren’dir. Asıl adı Mahmut olan, 1171 yılında -bir rivayete göre 1236- İran’da dünyaya gelen Ahi Evren, kısa sürede ünlü bir debbağcı (derici) olur. Hocası ve kayınpederi Şeyh Evhadüddin Kirmani ile ilk defa Kayseri’de Ahilik teşkilatını kurar. Sağlam kurallar ve temeller üzerine kurulan bu teşkilat kısa sürede diğer meslekleri de içine alacak şekilde genişlemiştir. Moğol saldırıları nedeniyle Kayseri’de çok sayıda ahinin öldürülmesi nedeniyle teşkilat Kayseri’de dağılmıştır. Bundan sonra Ahi Evran’ın Kırşehir’de himaye edildiği, zamanla Ahilerin Kırşehir’de güçlendiği, merkezin Kırşehir olduğu ve bütün mesleklerin bu merkezden yönetildiği bilinmektedir.
Selçuklular döneminde kurulup gelişen Ahilik teşkilatı, Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında da ciddi roller oynamıştır. Osman Bey’in kayınpederinin Ahi Şeyhi Edebali olduğu bilinmektedir. Ahiler özellikle Osmanlıların ilk zamanlarında Anadolu’da güvenliği sağlama ve İslamiyet’i yayma adına önemli faaliyetle yürütmüşlerdir.
Ahilik zamanla kendini oluşturan sosyal, dinî ve tarihî şartların ortadan kalkmasıyla önemini yitirmiş, gedik usulüne dönüşmüş, 16. yüzyılın sonlarından itibaren çözülmeye başlamıştır. Tanzimat ilanıyla birlikte ilke edinilen Batılılaşma anlayışıyla Ahiliğin yaşama şansı iyice azalmış, özellikle sanayi üretiminde faaliyet gösterenler artan ithalatla birlikte yabancı sermayeyle rekabet edebilecek düzeyde maliyetleri düşüremediklerinden gerilemeye başlamıştır. 17 Haziran 1861’de çıkarılan tüzükle sanayi ve ticarette tekel usulü (gedik usulü) kaldırılmıştır. 1912’de çıkarılan bir kanunla da bu teşkilata tamamen son verilmiştir.