• DOLAR 32.487
  • EURO 34.622
  • ALTIN 2475.186
  • ...

Yine İslam coğrafyasının payına ölüm, feryad, figan ve gözyaşı düştü. Zalimlerin birer oyuncağı haline gelen zavallılar, yine iki intihar olayıyla birçok insana kıydılar, birçok canı katlettiler.

Irak’ın başkenti Bağdat’ın bir pazar yerinde gerçekleştirilen iki saldırıda 30’dan fazla kişi hayatını kaybederken, 100’den fazla kişi de yaralandı. Yoksulluğun, hüznün, kederin yaşandığı ülkede pazar yeri adeta kan gölüne çevrildi.

Cehennemlik saldırganlardan ilkinin hastalık rolü yaparak, ikincisinin de yardım çağrısı yaparak insanları yanlarına toplattıkları, sonra da bombaları patlattıkları ifade ediliyor.

Böylesi saldırılarla alakalı bir çok senaryo dile getirilir, icabında saldırganın haberi bile olmaz diye bazen izahatlar yapılır.

Bunlar doğru olsun olmasın netice itibariyle patlatılanların yakınındakiler yani bütün bu lanetli senaryonun hazırlayıcılarının orada yaşayan maşalar oldukları ve bu İslam beldelerinin birer düşmanı oldukları şüphe götürmez bir gerçek.

Dul kalan kadınlar, yetim kalan çocukların ahı tutsun istiyorum ve her ne uğruna olursa olsun yapılan saldırıyı kınıyorum, lanetliyorum.

Yüzyıllar boyunca İslam dünyasının önemli tarih, ilim, kültür, siyaset ve ticaret merkezi olan Bağdat, 634 (hicri 13) yılında, halife Hz Ömer'in komutanlarından Müsennâ bin Hârise tarafından fethedildi. Dört halife döneminde daha çok ticaret şehri olarak gelişmesini sürdürdü. Emeviler döneminde ise önemli bir askerî üs haline getirildi.

İkinci Abbasi halifesi Mansur, 759 yılında Bağdat'ın ticari ve stratejik önemini fark etti ve şehri Abbasi devletinin başkenti yaptı. Çünkü Bağdat'ın Dicle kıyısındaki sıcak bir iklime sahip coğrafi yapısı askeri ve ticari anlamda büyük öneme sahipti.

Halife Mansur ilk olarak 762 yılında şehrin imarına başladı; adını da 'barış yurdu veya cennet' anlamına gelen 'dar'us selam' isminden esenlenerek 'Medinetu's Selam' koydu. Dicle nehrinin batı yakasında kurulan şehre, İslam dünyasının dört bir yanından getirttiği mimar ve işçilere sağlam surlar ve çarşılar inşa ettirdi. Şehrin imarı konusunda devrin bilginlerinden yararlandı.

Bugün yazık, çok yazık ki bu kadim İslam şehri işgalci batılı güçlerin adeta cirit attığı, katliamlar gerçekleştirdiği bir arena haline getirildi. Ve yine bugün ne acıdır ki, Joe Biden’in adeta hoş geldin kurbanları ta 11 bin km öteden İslam’ın bu ilim-kültür şehri Bağdat’tan veriliyor. Kurban edilenler de; insanlar, müslümanlar.

Oysaki coğrafi yönlü bile bakıldığında ABD nire, Bağdat nire?! Google haritadan bile girin, ‘Buraya giden bir yol bulunamıyor’ diye size uyarı verir.

Demek ki tefrikanın, hasedin, hodbinliğin, kinin yaptıramayacağı bir pislik, tarumar edemeyeceği bir mamur yer yok demek! Şu bilinmeli ki, kimi tali meselelerden dolayı işgalci vampirlerden ölüm ihaleleri alacak kadar zıvanadan çıkmışların bu beldelere bir faydası olmayacaktır, olamayacaktır! Küfrün, ilhadın maskarası, zalim emperyalistlerin maşası olmuş grup ve fırkaların İslam Ümmetine verdikleri zararın haddi hesabı yoktur! Bugün bunu Bağdat’ta ve diğer İslam beldelerinde açık bir şekilde görüyoruz.

İğne-çuvaldız meselesinde olduğu gibi herkesin dönüp kendisine bakması gereken yerde her bir ırkın, mezhebin, düşüncenin ‘hak sadece bende’ ‘hak benim’ yarışında olması, bu tavırda olan herkesi kullanıma açık bir pozisyona sokuyor zaten. Elin gavurunun oturup seyretmekten başka bir görevi kalmıyor. Öldüren, ölen, gözyaşı döken hep aynı taraf oluyor. Böylece Medinetu’s Selam Bağdat, ‘Barış Yurdu Bağdat,’ ‘Cennet Yurdu Bağdat’ harap, perişan olmuş Bağdat oluveriyor maalesef!

Daha fazla söze gerek yok... Yazının şu son noktasında, ‘Medinetu’s Selam Yurdu’ için gayret edenlere SELAM OLSUN! diyorum; herkesi tekrar sağlıklı düşünceye ve derin tefekküre davet ediyorum.

 Selam ve dua ile.