Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçime 10 gün kala gündem iki liderin İstanbul için ne vaat ettiklerinden çok, pazar günü karşılaşacakları ekran mücadelesine kilitlendi.

        Şunu baştan belirteyim ki Türk demokrasisi açısından önemli bir program olacak; İstanbullu kendisi için kimin ne vaat ettiğini görecek.

        Tabi ekran düellosuna döndürülüp, yine icraatlar bir kenara bırakılmazsa…

        Bunun olmayacağı umudu ile adayların ekrandaki avantajları ve dezavantajlarını sıralamak gerekirse…

        Ekran karşılaşması önerisini ilk kez arkadaşım Didem Arslan Yılmaz dile getirdiğinde, Cumhur İttifakı'nın AK Parti’li adayı Binali Yıldırım’ın “arkadaşlara danışmam lazım” demesi kendisinin geri plana düşmesine de yol açmıştı.

        Karşı taraf boş durmayıp anında sosyal medya hamleleri ile “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a danışmadan iradesiyle karar veremiyor” algısını pompalamaya başlamıştı.

        Binali Yıldırım ne demek istediğine ilişkin açıklama yapsa da bu algının önüne geçmekte ciddi anlamda zorlanmıştı.

        LEHİNE ÇEVİRDİ

        Bayram sonrası gelişmeler, Yıldırım’ın süreci lehine çevirme konusundaki taktikleri önemli bir yer tuttu ve oluşan algıyı yıkmayı başardı.

        Program moderatörlüğüne Uğur Dündar’ı önermesi, hangi sahada olursa olsun rakibi ile ekrana çıkmaya hazır olduğunu belirtmesi, rakibine karşı ön almasını sağladı.

        Dündar’ın moderatörlüğü kabul etmemesinin ardından yine kendi mahallesinden olmayan İsmail Küçükkaya adını vermesi, oyun kurucu pozisyonuna geçmesine neden oldu.

        ÖTEKİ ÜZERİNDEN

        Böylece hem kendi mahallesinden olmayan birine moderatörlük görevi önererek cesaretini sergilerken, diğer yandan yayında mağduriyetle karşılaşırsa da avantaj edeceği konuma gelme avantajını yakaladı.

        Dolayısıyla bir adım geride gireceği yayına, taktikleri sonucu önde giren kişi oldu…

        Buna Yıldırım’ın “sakin, halktan biri, samimi olarak ne düşünüyorsa söyleyen insan” profili de bindirildi.

        AK Parti içindeki organizasyon bozukluklarının giderilmesi, seçmenle birebir markaja girilmesi, Yıldırım’ın saha kenarı yerine baş aktör olarak oyunda görünür olması, YSK sürecinde AK Parti’li sözcülerle savrulan oyların tekrar toparlanmasına aracılık etti.

        Bunlar yayına gidilirken Yıldırım açısından önemli avantajlar…

        İMAMOĞLU’NUN KAZANIMI

        Ancak rakibinin bu yayın ile elde edeceği avantajları da terazinin diğer kefesine koymak gerekir.

        Rakibinin çevresindekiler de kabul ediyor ki YSK süreci sonrası Millet İttifakı’nın adayı CHP’li Ekrem İmamoğlu ciddi oranda öne geçti.

        O dönemde AK Parti cenahından seçimin neden iptal edildiğine yönelik inandırıcı gerekçenin sunulamaması, sürekli değiştirilen gerekçelerle süreç İmamoğlu’nun lehine gelişti.

        Buna bir de “Pontus…” söylemi eklenince ciddi oranda fark attı.

        AK Parti’nin uzun yıllar, bırakın adaylarını rakipleri ile ekrana çıkarmayı, milletvekillerine tartışma programlarını yasaklamışken, seçim sonrası ekran serbestisi getirmesi İmamoğlu için avantaj oluşturdu.

        Çünkü “seçimi kaybedeceği kaygısı ekranda vekillerin yerini asillerin almasına neden oldu” algısını yükseltti, “İmamoğlu’ndan çekiniyor” düşüncesini coşturdu.

        ESNEK SİYASET BECERİSİ

        AK Parti esnek siyaset yapabilme becerisini bu süreçte de gösterdi ve propaganda dili ile yöntemini anında değiştirdi.

        Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan sahada en fazla görünür kişi iken, bu dönemde mümkün olduğunca geride kaldı, propaganda Binali Yıldırım üzerine oturtuldu.

        “Beka… Gönül belediyeciliği… Haydi bir daha…” söylemleri de terk edildi, daha gerçekçi söylemlerle yapılacakların sıralandığı propaganda diline geçildi.

        Bu ikili propaganda dili AK Parti seçmeninde kafa karışıklığına neden olurken, İmamoğlu dilini de propaganda yöntemini de korudu.

        ÇIKAMADIĞINA DA ÇIKACAK

        İmamoğlu açısından bu yayında en önemli avantajı nedir derseniz, öteki mahalleye ulaşmasını sağlayacak en önemli araca ulaşmış olması derim.

        Çünkü Binali Yıldırım, neredeyse bütün televizyon kanallarında görünür olma avantajına sahipken, İmamoğlu için imkansızdı.

        Bırakın görüntüsünü, adından dahi “CHP adayı…” diye söz edilen İmamoğlu, yayını hepsi kesintisiz vereceğine göre ilk kez öteki kanallarda da görünecek ve öteki mahalleye mesajını iletme olanağına kavuşacak.

        Ayrıca seri ve bir o kadar da zekice cümle kurma becerisi de İmamoğlu’na önemli bir avantaj sağlıyor ki bunu televizyon ekranlarında çok daha dinamik kullanabiliyor.

        İki aday açısından bakıldığında aslında ekran buluşmasına her ikisi de artıları ve eksileri neredeyse eşit giriyor.

        Ancak unutulmasın ki ekran yücelttiği gibi bir cümlenin kullanımıyla da tırpan gibi keser tüketir.

        Bunun örnekleri oldukça fazla…

        O nedenle ekran süresinde adayların çıkaracağı performans da bir o derece ağırlığın kimden yana olduğunu belirlemeye yetecek.

        Yarışın bu denli başa baş devam ettiği süreçte bazen yarım puan bile sonucu belirlemeye yetecek…

        REKLAM

        ***

        YSK'dan HSK'ya: Başkanların tayini seçim sonrasına kalsın

        YSK Şişli İlçe Seçim Kurulu Başkanı’nın görevden alınması talebini “Kanunun en kıdemli olanların görevi üstleneceğine hükmettiği için, aynı ilçe seçim kurulu başkanları ile devam edeceğini” belirterek oy birliği ile geri çevirdi.

        AK Parti de bu karara aynı gün itirazda bulundu ve seçimin iptaline neden gösterdiği başkanlarla devam edilmemesi gerektiğini belirterek YSK’nın kararını gözden geçirmesini istedi.

        Bunlar yaşanırken, bayram günü gece yarısı YSK Başkanı Sadi Güven, Hakimler Savcılar Kurulu’na (HSK) ilçe seçim kurulu başkanları hakkında disiplin suçu duyurusunda bulunurken, 13 seçim müdürünü de geçici görevle seçim sonrasına kadar başka illere attı.

        HSK’nın YSK’nın başvurusu çerçevesinde ilçe seçim kurulu başkanları hakkında disiplin cezasına yönelik kararı beklenirken, önceki gün ardı ardına iki önemli gelişme daha yaşandı.

        Önce AK Parti’nin aynı seçim kurulu başkanları ile devam edilmesine yönelik itirazını YSK geri çevirdi, hakim ve savcılar hakkındaki kararın HSK’ya ait olduğunu belirtti.

        YSK’NIN TALEBİ

        Bu aşamada ilginç bir başka gelişme daha yaşandı.

        YSK, HSK’ya “İlçe seçim kurulu başkanlarından başka illere ataması olanlar varsa bunların tayinlerinin seçim sonrasına ertelenmesine ilişkin” talepte de bulundu.

        Bu talebin iletilmesinin gerisinde de önemli bir başka gelişme yaşandı.

        İstanbul İl Seçim Kurulu Başkanı, ilçe seçim kurulu başkanlarının seçime çok az süre kala değişmesinin seçim güvenliği açısından yaratabileceği soruna dikkat çeken bir başvuruyu YSK’ya iletti.

        İl Seçim Kurulu Başkanı başvurusunda, yakın geçmişte çıkan yargı mensupları kararnamesine dikkat çekerek, başka vilayete veya bölgeye atanan seçim kurulu başkanlarının, 23 Haziran sonrasına kadar görevlerini sürdürmeleri talebini dile getirdi.

        Böylece kararname ile başka bir yere atanan iki seçim kurulu başkanının da seçim sonrasına kadar görevinde kalmasını talep etmiş oldu.

        YSK da İstanbul Seçim Kurulu Başkanı’ndan gelen bu talebi, başvurusuna ekleyip HSK’ya yolladı…

        SEÇİM SONRASI MI?

        HSK seçime kadar ne yapar bilinmez.

        Ancak, şurası kesin ki seçimin hemen ardından ilçe seçim kurulu başkanları hakkında ileri sürülen iddialara kamuoyu sert tepki verdi, tam kamuoyu ölçümlerinde de net bir şekilde görüldü.

        Buna şimdi bir de İstanbul Seçim Kurulu Başkanı’nın talebiyle gelen YSK’nın başvurusu eklendi…

        Ne dersiniz; acaba HSK’nın disiplin soruşturması seçim sonrasına mı kalır?

        Diğer Yazılar