"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Adalet ve zulüm

Şemseddin ÇAKIR
13 Temmuz 2018, Cuma
Bu iki terim; gece gündüz, pozitif negatif, güzel çirkin ve ölü diri gibi birbirlerine zıddır, fakat ne hikmetdir ki ikisini de tercih edenler vardır.

Belki zulüm ve zalimin tarafı daha çoktur. Hem de zulmün bu kadar çirkinliğine ve felâketlerine, gayri ahlâkî ve gayri vicdanî husûsiyetlerine rağmen. İnsanlık için böyle bir zulüm ve taraf olmak nasıl mümkün olabilir? 

Elcevap, Bediüzzamanın ifâdesi ile “onda teferunun lezzeti menhusesi vardır” (Firavunluğun menhus bir haz ve lezzeti vardır) Nasıl hayvanî bir zevk uğruna Cehenneme razı olunur ve girmek irtikâp edilir, demek bu zulümlerde dünyevî menfaat ve zevkler uğruna icra edilebilir demektir. 

O halde asıl mesele böyle firavunmeşreplere fırsat vermemektir ve hatta “Essebebü kelfail” hükmünce sebep olan dahi aynı cinayete ortak olur. Zira zulme rıza zulüm olur, taraf olursa zalim olur ve aynı hükme maruz kalır. Bu meseleye dair Hz. İsa’nın bir tasnifini arz etmek istiyorum. Malûm; biz insanları genelde Cennetlik ve Cehennemlik olmak üzere ikiye ayırırız. Fakat Hz. İsa (as) bu insanları haşiyeleri ile birlikte dörde ayırıyor.

1- İlim ve fazlından dolayı Cennetlik olanlar.

2- Onlara uyarak “Elmer’ü meamen ehabbe” sırrınca sevdiğine uyarak Cennete gidenler.

3- Zalim ve münkir olup Cehenneme gidecekler.

4- O zalimlere dost olup onları örnek alanlar olmak üzere Cehenneme gideceklerdir. 

İşte âlemi İslâm böyle kontrolsüz, mürakabesiz ve müeyyidesiz güçlere teslim edilmiş durumdadır. İslâm milletleri bunlara karşı nasıl karşı koyup tedbir alacaklar? 

Hatta Bediüzzaman bu devirde durumun daha da girift ve müşkil hale getirildiğini şöyle ifade eder “Zulüm başına adalet külahını geçirmiş, Hıyanet hamiyet libasını giymiş, cihada bağy ismi takılmış, esârete hürriyet namı verilmiş. ezdad suretlerini mübâdele etmiş.” (Mektubat Hakikat Çekirdekleri No: 35, s. 799)

İşte böylece nifak dönemi de başlamış oluyor ki münafık kâfirden eşed olup Cehennemin en esfelindedir. Çünkü onunla mücadelede o nisbette zordur, mertçe mü’minlerin karşısında dayanamayanlar namertce bir metot denemektedir. 

Hakikî mü’minler bu zor işi de başarmaya me’mur ve mecburdur. Allah nusretini yar her iki cihanda bizleri bahtiyar etsin!

Ayrıca böylesine bir esâreti hayvanî ve istibdad-ı şeytâniyesine hürriyet namı verilmiş, çık içinden çıkabilirsen! Elbette kimse ayranım ekşi demeyecek, fakat bu yağı alınmış ayranı içme basiretsizlik ve ferasetsizliğini göstermenin sebebi nedir? 

Bana göre baş sebebi; önce bu millete haram yedirilmesidir ve şöyle bir temsil anlatılır: Memleketin birisi alabildiğine dindar ve müttakidir ve oraya bir türlü vali dayanmamaktadır. Çünkü giden valinin ya namazsızlığından ya ahlâksızlığından takıp kovarlarmış. 

Fakat bir vali, “Ben onları hizaya getiririm” deyip gider ve rivayete göre ilk emri herkese birer yumurtayı getirip meydana koydurmak olur. Ve iki gün sonra da “Yumurtalarınızı alın” der. Fakat bu arada herkes küçük yumurta getirip büyüğünü seçmiştir ve böylece  çaktırmadan o halkı harama bulaştırmış olur. 

Ve artık ahalinin basiret ve feraseti körelmeye başladığından suç oranı yükselir ve artık herkes bir şekilde suçludur ve vali ile önce suç ortağı olup sonra valiyi de sollayınca hapishane ve işkence ile rejimin uydusu olurlar. Bu olay aynı zamanda bir şeyhin çocuğunun hikâyesini hatırlatmaktadır. Onun için atalarımız bu tür kimselere haramzede derlermiş ve Bediüzzaman da “İsraf eden süfyanın damına düşer” demiştir.

Adalet çeşitli şekillerde ifade edilmiştir. Meselâ; adalet haklıya hakkını vermek olduğu gibi zulmetmemektir ve ihkakı haktır.

Hadis-i şerife göre “mülkün temelidir”. Zaten Cenâb-ı Allah’ın adaleti emrettiği her Cuma ilân ediliyor.

Taptuk Emre, Yunus Emre’ye Kuduri Hz.lerinin kitabından “Adalet suçluyu bulup cezalandırmak mı? Yoksa masumu korumak mıdır?” diye sorar. Yani adaletin özü Üstadın da işaret ettiği gibi aslında masumu korumaktır ve “Bir gemide dokuz cani bir masum bulunsa o gemi o masumun hatırı için batırılmaz” der.

Âyet-i kerime ise “Bir masumun kanını dökmeyi insanlığın kanını dökmek gibi” değerlendirir.

Şayet meselenin derinine girersek adalet-i hakikî ve izafî diye de ikiye ayırabilir, zâlimlerin zulüm taktiklerini de işleyebiliriz, fakat şimdilik bu kadar.

Okunma Sayısı: 6500
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ertan Yılmaztürk

    13.7.2018 10:12:38

    Bediüzzaman Hazretleri Divan-ı harb-i örfide muhakeme edilirken, mahkeme heyetine cevap vermeleri için sualler soruyor. Sorduğu sualin biri de, “Bir masumu idam etmek mi? yoksa on caniyi affetmek mi? daha zarardır?” Anlaşılan o ki sual hala cevap bekliyor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı