23 Ocak 2021 23:14

Adalet sloganında tılsım aramak…

Adalet terazisi ve tokmak.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Toplumsal ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının sistematik bütünselliğini kurgularken ve açıklarken ‘adalet’ kavramına sığınmayı çok severiz.

Adalet kavramı her siyasi görüş, her ideoloji, her inanış kalıbı için farklı anlam taşır; hatta herkesin kendine özgü bir adalet tanımı vardır diyebilirim. Ne olduğu, ne anlam taşıdığı, neyi ifade ettiği üzerinde hiçbir uzlaşma olmamasına karşın sanki kimin ağzından çıkarsa çıksın aynı şey söyleniyormuşçasına, aynı talepler dile getiriliyormuşçasına, aynı umutlar besleniyormuşçasına kullanılır adalet kavramı. Kavramın tılsımı vardır. Adalet kavramındaki tılsımı aslında sözcüğün hiçbir anlamı yokken ve herkesin kendisi ya da mağdur olduklarına inandıkları için hiç de başkalarınınkilerle aynı ya da benzer olmayan talepleri dile getirirken sanki öyle değilmiş de toplumsal olarak genel kabul gören düşünce ve umutları ifade ettiği yanılgısına kapılarak gerçeğe gözünü kapatmasında aramak gerekir.

Adalet diye bir somutluk yoktur, adalet diye üzerinde toplumsal uzlaşma sağlanmış bir tanım, içerik, ne olduğu bilinen bir umut ya da ideal yoktur. Abartarak söylüyorum, kaç kişiysek o kadar birbirinden farklı adalet tanımlı beklentimiz vardır.

Toplumsal yaşamda güvencemizi aslında gerçekliği bulunmayan, anlamsal bir içerik taşımayan ya da doğrusu herkese göre farklı bir anlam taşıyan adalet üstüne kurgulamamız ve bundan huzur duymamız beni hep şaşırtmıştır.

Adalet sözcüğündeki tılsım insanları yürütmüş, isyan ettirmiş, umutlarının girdabında taleplerinin peşi sıra sürüklemiştir. Adalet macerasından kazançlı çıkanlar ise genellikle bu kavramı toplumsal yaşamda ne olduğu asla anlaşılmayan bir geleceği vaat eden siyaset dünyasının, iktidardan ya da muhalefetten önde gelen boş konuşan mücahitleri olmuştur.

Yargı, adaletin tecelli ettiği varsayılan kurum olarak kabul edilir ve yargının özgünlüğü bu varsayım üzerine temellendirilir. Bu da mı bir yanılgıdır?

Hayır! Yargı alanında adalet kavramındaki gerçekliği algılanabilir, duyumsanabilir, taleplerle elle tutulabilir hale getirebiliriz, adalet kavramına somut bir anlam, içerik kazandırabiliriz. Toplumsal yaşamda kurulan ilişkilerin akıbetini, itibarını, inandırıcılığını yargı alanında kullanmayı pek sevdiğimiz ‘adaletin tecelli edeceği’ söylemiyle umuda dönüştürebiliriz.

Kendime soruyorum: ‘Adaletin tecelli etmesi’ söylemindeki gerçeklik nedir?

Ben hukukun bilimsel düşüncesini toplumsal yaşamdaki ilişkileri düzenleyen kurallarının sistematik bütünselliği perspektifinde irdelerim. Bu anlayış açısından yargı hukukun özü değildir, uzantısıdır. Hukuk kuralları ilişkileri belli ilkeler temelinde düzenler. İlişkiyi düzenleyen hukuk kuralının ihlâl edildiği iddiası yoksa yargı devreye girmez. Yargı, ancak bir ilişkiyi düzenleyen hukuk kuralının ihlâl edildiği ileri sürüldüğünde hukuk alanında faal olur. Yargının amacı ve işlevi, hukuk kuralının ihlâl edildiği anın yüksek çözünürlüklü fotoğrafını çekerek hukuk kuralının o ihlâl anı için öngördüğü düzenlemeyi, varsa yaptırımını ilişkinin tarafları açısından bağlayıcı olmak üzere uygulamaktır. Bir başka deyişle, yargı ihtilaf açısından kural yaratmaz, ihtilaf anındaki maddi gerçeği bulur ve zaten var olan hukuk kuralını uygular. O nedenle ben yargı hukukun özü değildir, uzantısıdır derim.

Adaletin yargıda tecelli ettiği söylemi, yargının ihlâl edilen hukuk kuralının ihlâl anı fotoğrafını düzgün, belirgin, yüksek çözünürlükte çekmesini, yani maddi gerçeği saptaması ve kuralın ihlâl anı için öngördüğü düzenlemeyi, yaptırımı uzantısı olduğu hukuka uygun biçimde uygulamasını ifade eder.

Burada önemli olan adaletin ilişkiyi düzenleyen hukuk kuralında aranmaması, -bu konuda adalet değil başka ilkeler söz konusudur- hukuk kuralının ihlâli durumunda devreye giren yargısal faaliyet sürecinde gözetilmesidir. Adaletin yargıda tecelli edeceği söylemi yargının maddi gerçeğe ulaşabilmek için belli temellerde yapısallaşmasını, örgütlenmesini, yargılama faaliyetini sürdürmesini zorunlu görür. Adaletin bu temellerden yoksun bir yargıda tecelli etmesi söz konusu değildir.

Günümüzde neredeyse herkes yargının adaleti toplumsal ilişki açısından kendi uygun bulduğu kuralı kendi uygun gördüğü biçimde uygulamasında arar oldu; yargı hukukun uzantısı olmaktan çıktı, hukukun özü konumuna girdi.

Bu durumun düzeltilmesi elbette mümkündür, ama yıllar alacaktır.

Siz istediğiniz kadar adalet yürüyüşü yapın, içi boş adalet söylemiyle toplumsal yaşama umut katmayı marifet sayın, adalet sloganı hiçbir zaman toplumsal yaşamın değişim mottosu olamayacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa