Dolar (USD)
32.60
Euro (EUR)
34.82
Gram Altın
2494.66
BIST 100
9464.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

05 May 2021

AB'nin Dış Politikası Gittikçe Kısırlaşıyor

Dış politika, tarih ve coğrafyadan bağımsız düşünülemez. Coğrafya bir ülkenin ekonomik faaliyetleri ve yönelişleri üzerinde belirleyiciyken, tarih, olayların sebep sonuç-ilişkisi içinde birbirini takip ettiği diyalektik bir disiplindir. Zira bugün yaşanan olaylar, geçmişte gerçekleşmiş hadiselerin bıraktığı mirasın devamıdır.

Dolaysıyla tarih ve coğrafyanın sunduğu veriler ışığında strateji üretilerek dış politika yapılır. Böylece devletler sahip oldukları strateji ile farklı çıkar çatışmalarının neden olduğu belirsizlikleri ve karmaşıklığı arasında hedeflerine ulaşmaya çalışır.

Stratejik bakış, kısa vadeli veya önemsiz konular yerine uzun vadeli, olayların görüntüleri yerine ardındaki nedenlere odaklanmayı, ‘’ağaçlar yerine ormanı görebilmeyi’’ kolaylaştırır.

Bu bağlamda dış politika konularında ağaçlar yerine ormanı görebilmek için ideolojik körlüğe düşmemek gerekir. Yeni gelişmeler, zihnilerdeki yetersiz ve eski kategorilerle anlaşılmaya çalışılırsa hata edilir. Zira insan, olayları zihnindeki kategoriler sayesinde algılar.

Bu bağlamda AB dış politikasına baktığımızda eski kategorilerle yeni gelişmeleri iyi okuyamadıklarını görüyoruz. Merkel gibi vizyon sahibi siyasi liderleri hariç tutarsak, geneli ne yazık ki Yunanistan’ın peşine takılmış gidiyorlar.

Avrupa Birliğindeki pek çok siyasi liderin zihni hâlâ Soğuk Savaş dönemindeki kategorik reflekslerle çalışmaktadır. Tramp sonrasında AB transatlantik ilişkilerin yenilenmesini istiyor ama ekonomik maliyetini üstlenmek istememektedir. Avrupa Birliği dünya politikasında daha etkin bir güç olmak istiyor ama Türkiye gibi bölgesel bir gücü dışlamaktadır.

Oysa Avrupa Birliği yakın çevresinde gelişen üç büyük güçle karşı karşıyadır: Bunlardan ilki Rusya, ikincisi Birleşik Krallık ve üçüncüsü Türkiye’dir. Her üç gücün hem günümüzde hem de tarihsel olarak Avrupa ile çatışan ve çakışan ilişkileri olmuştur.

Rusya Devlet Başkanı Putin ‘’Yeniden büyük Rusya’’ doktrini ile Sovyetler Birliğindeki süper güç statüsüne özlem duyuyor. Brexit sonrası İngiltere ise, kültürel ve tarihi bağlarını kullanarak yeniden ‘’Büyük Britanya’’ hayallerini kuruyor. Türkiye ise, ‘’Dünya beşten büyüktür’’ söylemiyle hem bölgesinde hem de tüm dünyada barış ve adalet istiyor. AB, beğensin veya beğenmesin kıtasını bu üç komşusuyla paylaşmaktadır.

Sonuç

AB, nükleer askeri kapasiteye sahip Rusya’nın tehdidine karşı hâlâ ABD’ye bağımlıdır. Avrupa gerçekten dünya politikasında bir güç olmak ve kıtasında güvende yaşamak istiyorsa, Türkiye’yle karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki geliştirmek zorundadır.

Bunun için de Kıbrıs ve Adalar Denizi başta olmak üzere, Yunanistan’ın haksız tutumunu değil, adaleti savunmalıdır. Ancak ne yazık ki AB’li siyasetçiler, zihinlerindeki eski kategorilerle yeni jeopolitik gelişmeleri okuyamıyorlar.

Yakın bir gelecekte AB’nin yüzleşmek zorunda olduğu bir diğer güç Çin’dir. Çin, sınırlarının ötesinde gücünü ve nüfuzunu artırmaktadır. Bu kapsamda ‘’Ortadoğu’da’’ yeni ortaklıklar kurarak bu gidişle yavaş yavaş Avrupa’nın sınırlarına dayanacaktır.

Avrupa Birliği Ermeni lobileri ile Yunanistan’ın peşine takılması, dış politikası gittikçe kısırlaşırken, çok kutuplu dünya sisteminde Türkiye’nin jeopolitik kıymeti daha da artarak, dış politikasının önünde geniş ufuklar açılmaktadır. Türkiye biran önce kısır tartışmaları bir kenara bırakıp, önüne çıkan bu fırsatları çok iyi değerlendirmesi gerekiyor.