İkinci Dünya savaşında, başta ABD olmak üzere, İngiltere'nin yaptığı hatalar sonucu, SSCB Avrupa'nın ortasına kadar gelerek yerleşti. Batı uzun yıllar, soğuk savaşın altında kaldı. SSCB devamlı olarak hür dünyayı baskı altında tutmuştur. Bundan öte, 1949 yılında, Mao Zedong (1883-1976) yönetimiyle Çin Komünist Partisinin, Çin'e egemen oluşu ile, sosyalist veya diğer değimle komünizm 'in Dünya'da yaygınlık kazanmasını ortaya koymuştur. Komünist partisinin, başta İngiltere olmak üzere, Batıda gelişmesini tamamlaması oldukça garip bir durumudur. Bundan daha ilginç olan husus ise, Viladimir Lenin (1870-1924) ile arkadaşlarını Ekim Devrini yapmak üzere, Moskova'ya getiren tren ise, bir Alman trenidir. Buradan da görüleceği üzere, Rusya ve Çin'de yapılanma tamamen batılı ülkelerin zaafları onucu ortaya çıkmıştır. Tarih incelendiği zaman görüleceği üzere hep ibretlik olaylarla doludur.

Böylelikle Dünya rejim olarak birbirinden farklı iki kampa bölünmüş ve bunun sonucu olarak Dünya siyasetinde soğuk rüzgarlar esmeğe başlamış ve 1991 yılında SSCB'nin dağılarak Rusya Federasyonuna kadar 'Soğuk Savaş' devam etmiştir. Soğuk savaş sırasında, ABD bu rejime karşı mücadeleyi kendine iş edinmiştir. Kore savaşı (1950-1953) 'nın başlaması, Türkiye'nin bu savaşa katılması ve bunun sonucu olarak, Ülkemizin NATO'ya girdiğini görüyoruz (1952).

Amerika Bileşik Devletleri, Orta Doğu'da bir karakol olarak, Türkiye'yi seçmiştir. Elbette, SSCB'nin zaman, zaman haksız taleplerine karşı da, Ülkemiz NATO kartını kullanmıştır. 1991 yılında, SSCB'nin dağılması ve Rusya Federasyonunun ortaya çıkışı ve ABD'nin kıtalar arası uzun menzilli silahlara sahip oluşu, 1950 yılında başlayan ABD ve Türkiye müttefikliğinde bir gevşemeyi ortaya koymuştur. ABD ile Türkiye arasında bu kadim müttefikliğin tekdüze olarak devam ettiğini de söylemek mümkün değildir. Birçok olayda (özellikle Kıbrıs meselelerinde) ABD ile ilişkilerimizde gerilimler yaşanmıştır. ABD, ikinci Dünya savaşından sonra Dünya'nın jandarmalığına soyunması sebebi ile kendine göre doğru olduğunu ileriye sürerek, Dünya'yı dizayn etmeğe çalışmıştır. Üzerinde en çok durduğu yer ise, Orta Doğu olmuştur ve olmağa devam etmektedir. Niçin Orta Doğu diye bir soru sorulabilir? Şimdi kısaca buna cevap vermeğe çalışalım. Bunlardan birincisi petroldür. Henüz, petrole ve fosil yakıtlara alternatif bir enerji kaynağı bulunamamıştır. Onun için nerede petrol var, oraya ABD çöreklenmektedir. İkinci olarak, ABD'nde Neocaon ve Avengelist'lerin etkisi ile Müslümanlara karşı olan tutumlarına bağlı olarak düşmanca tavır almalarıdır. Daha önceki bir makalemde bunun üzerinde durmuştum. Üçüncüsü belki de en önemlisi ise, İsrail'in emniyeti ve Kenan'a sahip olması meselesidir. Orta Doğu'nun su fakiri bir coğrafya oluşu, sebebi ile bu kaynaklardan İsrail'in yararlandırılma emelleri yatmaktadır. Elbette, burada bir soru daha akla gelebilir. Tüm bunların tahakkuku Orta Doğu'yu ne duruma getirecek ve burada yapılmak istenen nedir. Hz. Süleyman mabedinin yeniden ihyası, Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul edilmesi yanında, Kudüs merkezli bir Dünya İmparatorluğu kurarak, İsa Mesih gelmesini çabuklaştırmak, Sahte Mesih (Deccal)'in öldürülmesi veya Armagedon Savaşı olabilir mi? Şu anda tüm bu sorulara cevap verebilmek mümkün değildir. Yalnız tüm bunların temelinde yatan şu an için söyleyeceğimiz şey; ' para, para, para' dır. Elbette, daha önce de yazdığım gibi; 'Allah'ın dediği olur'. Bana sorarsanız, ABD'nin yolu da yol değildir. Saygılarımla.