ABD, şov, kriz!..

Türkiye çok ilginç bir döneme savruluyor...

Belki de son 10 yılda iç ve dış politikanın çok şaşırtıcı dengelere sürüklendiği ve gelecek kaygısının da bu kadar büyüdüğü bir döneme rastlanmamıştır...

Aslında dengesizlik de denilebilir bu dönemlere... Çünkü takiyenin siyaseti ele geçirdiği ve ülkenin tüm sorunlarının sanki boşverilmişçesine kendi kaderine terk edildiği bu süreçte, iç ve dış çabalar sorunları çözmeye değil, aldatıcı- oyalayıcı algılar yaratmaya da hizmet ediyor...

Baksanıza; işsizlik tartışmalarının, Suriye çıkmazının, döviz dengesizliğinin ve intihar, soygun, cinayet gibi sosyal çatışmaların yoğunlaştığı bir dönemde, yeni siyasi algılar yaratmak için yalnızca yandaş medya

devreye girmiyor, siyaset de hemen üstünlük sağlamak gayretiyle diplomasiye sarılıyor...

Son dönemde ne kadar da çok iletişime geçti Amerika'yla Türkiye?... Erdoğan ne kadar da çok konuşuyor telefonla Trump'la?..

Türk heyetleri kaç kez gitti Amerika'ya, Erdoğan son dönemde görüşmek- destek almak, güç algısı yaratmak açısından kaç kez irtibat kurdu Washington'la...

Trump'ın Suriye meselesi sırasında "asarım- keserim, ekonomi çöker, Türkiye'yi batırırım" şeklindeki o pervasızca saldırılarına rağmen hiçbir şey olmamış gibi, Beyaz Saray'da Erdoğan ve ABD Başkanı arasındaki muhabbet aslında neyi örtmeye çalışıp durdu?..

Ankara'yı tehdit eden sanki Trump değilmiş gibi, Amerika'dan güç, cesaret ve destek almak gibi görüntüler vermek neye hizmet ediyor aslında?..

Yukarıdaki soruların iki önemli yanıtıyla politik-diplomatik reyting alma çabalarına dikkat çeken beyhude gidişatları var....

Önce Amerika'da, yandaş köşe yazarlarının da alet edildiği diplomatik muhabbete ve bu durumun beslediği iç politikadaki iktidar mücadelesine değinelim...

***

Muhalefete gözdağı...

 

Siyaset sadece gücü ele geçirmek değil, güç gösterisi içinde aktör olmak sanatıdır da...

Kamyonun lastiği patlasa Amerika'dan bilen bir toplumun içerisinde yaşadığımız için, Amerika üzerinden yaratılan algılara da kolayca inanıyor insanlar...

İktidarların, hele de bir türlü koltuğu bırakmayan  siyasi güçlerin ardında da hep Amerika olduğu şeklinde yaratılan algı ne yazık ki başrolde olmaya devam ediyor...

Hani derler ya, Amerika kimin ardındaysa işte o yapı iktidarda olur, Washington kiminle fazla muhabbet ediyorsa iktidarını o parti sürdürür...

Yazının başındaki saptamalar da bu görüşle ilgili çabaların arttığını anlatmaya çalışıyor...

Örneğin; Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan'ın parti kurma çalışmalarının yoğunlaştığı bir dönemde, Berat Albayrak'tan Dışişleri Bakanlığı'na, AKP kurmaylarından Erdoğan'a kadar Amerika ile temasların bu kadar yoğunlaşması tesadüf mü acaba?..

Siyasette İngiltere ile Amerika arasındaki savaş da sürüyor sanki...

Erdoğan; Yeni kurulacak partilerin iktidardan oy koparacağı tartışmalarının sürdüğü bir dönemde, Washington temaslarıyla Amerika'nın halen AKP iktidarının arkasında olduğunu anlatmaya çalışıyor... Okyanus ötesindeki çabaların bütün sebebi bu...

ABD ile muhabbetin bu kadar zirveye çıktığı bir dönemde, Babacan- Davutoğlu ve diğerlerinin beyhude çaba içinde olduğunu anlatmaya çalışıyor AKP'liler...

Yani, yalnızca Babacan ve Davutoğlu'na değil,  muhalefet partilerine de  yerel seçimden zaferle çıksanız da, "Amerika halen arkamızda, iktidar rüyası görmeyin" demeye getiriyor AKP'liler...

Bu saptamaların bir çok kanıtı ortada;

Yıllardır süren çabalara rağmen Fethullah Gülen'i iade mi etti Amerika, ekonomik ve siyasi yaptırım tehditleri ortadan mı kalktı?..

Ya da o kadar güvenlik tehdidi, göçmen kaosu ve harcanan milyarlarca liraya rağmen Suriye'ye yapılan operasyonlardan sonra Türkiye bir şey mi kazandı?..

İşte şimdi de bu soruları derinleştiren ikinci yanıta dikkat çekelim...

AKP- ABD, Beyaz Saray şovuna rağmen Türkiye'de aslında neler oluyor, sosyo ekonomik alanda hangi çıkmazlar büyüyor, neler tükeniyor ve hangi krizlerin üstü örtülemiyor?..

***

Örtülemeyen çıkmazlar...

 

Barış Pınarı Harekatı'nın sürdüğü dönemde, Trump Türkiye'yi açıkça tehdit ederken, sanki hiçbir şey olmamış gibi geçen hafta Washington'dan yansıyan muhabbetin parti kurmaya çalışanlara ne kadar gözdağı verildiği bilinmez ama memleket dahilinde yaşananlar, Beyaz Saray şovunun birçok krizi örtbas edemediğini gözler önüne seriyor...

İşte son günlerde muhalif medyaya yansıyan ve Türkiye'deki krizin derinleştiğini gösteren kanıtlardan birkaçı;

- Sayıştay raporları, döner sermayeyle ayakta kalmaya çalışan üniversite hastanelerinin durumunu ortaya koydu. Mali çıkmaza sürüklenen hastanelerin iflasın eşiğinde olduğu ortaya çıktı...

- Son 5 yılda kurulan katılım bankaları ek istihdam yaratmasına rağmen, bankalarda çalışan 11 bin 698 kişi işsiz kaldı. Mevduat bankaları son bir yılda 169 şube kapattı...

- 309 milyon TL bağış toplayan 15 Temmuz vakfı kayboldu!.. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir, 15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için kurulan vakfın resmi kayıtlarda görünen adresine gitti ancak vakıf belirtilen adreste çıkmadı.

- Maliye Bakanlığı'nın 2018 yılına ilişkin Kamu İşletmeleri Raporu'na göre, 2017'de 2 milyar lira zarar açıklayan Devlet Demiryolları'nın zararı 2018'de yüzde 27 artış göstererek 2 milyar 558 milyon lira oldu. 2018'de zarar rekoru kıran TCDD'nin geçmiş yıllarla birlikte toplam bilanço zararı ise 20 milyar lirayı aştı.

- Mültecilere en büyük desteği Türkiye'nin verdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şu ana kadar 40 milyar doları aşkın mültecilere destek verdik" ifadesini kullandı...

Evet; iç siyasetin, daha doğrusu iktidarın krize girdiği her dönemde ABD şovları gündemi oyalasa da, ülkeyi cenderede tutan sıkıntıları örtbas edemiyor..

Ve Beyaz Saray şovlarının Trump üzerinden Güç gösterisi yapan siyasete suni teneffüsten öteye gitmeyeceği de anlaşılıyor...

Türkiye kendi gerçeklerine dönmeli, acilen çareler aramalı... Muhalefet teyakkuz halinde olmalı...

Yoksa gidişat hiç de iyi işaretler vermiyor...

 

Yazarın Diğer Yazıları