21 Ağustos 2019 00:49

ABD hükümetine güvensizlik artarken halk ve emek hareketi boyut kazanıyor

ABD’de yaz ayları hareketli geçti. Milyarder Jeffrey Epstein’nın cezaevinde ölümü karıştığı suçlar dolayısıyla şüphe toplarken halk ve emek hareketinde gelişmeler yaşandı.

ARŞİV | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Ekim KILIÇ
New York

ABD’nin güney eyaletlerinde otomotiv işçilerinin örgütlenme mücadeleleri, maden işçilerinin ödenmeyen ücretleri için kömür treninin yolunu kesmeleri, Trump’ın konuşmasına katılması için ücretleriyle tehdit edilen Shell işçileri, Demokratik Sosyalistlerin 2019 kurultayı, milyarder Jeffrey Epstein’nın hücresinde ölü bulunması üzerine dönen tartışmalar ABD’nin geçtiğimiz haftadaki gündem başlıklarını oluşturuyordu.

EPSTEİN’NIN CEZAEVİNDE ÖLÜMÜ

Miami Herald’dan Julie K.Brown ve Emily Michot adlı iki muhabirin, milyarder Jeffrey Epstein skandalını ortaya çıkarmasının ardından Epstein, temmuz ayı başında yargılanmak üzere gözaltına alınmıştı. En küçüğü 14 olmak üzere 18 yaşın altındaki onlarca kız çocuğuna cinsel istismar ile fuhuş ağı oluşturmak suçlarından yargılanacak olan milyarder Epstein, 10 Ağustos Cumartesi günü sabah 7.30’da kaldığı Manhattan Merkez Hapishanesindeki hücresinde ölü bulundu. Hemen ardından basın yayın organları Epstein’nın intihar ettiğini belirttiler. Öldüğü günden itibaren gerek sosyal medyada gerekse genel kamuoyunda Epstein’nın intihar ettiğine inananların sayısı oldukça azdı. Bunda Epstein’nın Amerikan devleti içindeki ilişkiler ağı önemli bir rol oynadı. Geçtiğimiz hafta tamamlanan Epstein’nın otopsisi raporunda “Kendini asarak intihar ettiği” belirtilse bile Epstein’nın avukatları yakında daha kapsamlı bir yanıta sahip olacaklarını, otopsi sonuçlarının kendilerini tatmin etmediklerini açıkladı.

İNTİHAR GÖZETİMİNDEYKEN NASIL İNTİHAR ETTİ?

23 Temmuz’da boynunda izler görülen Epstein “intihar gözetimi”ne alınmıştı. İzlerin intihar girişiminden mi yoksa saldırıya uğradığı için mi oluştuğu anlaşılamamıştı. Epstein’nın açıklaması “Pedofil olmakla suçlanarak dövüldüğü” şeklindeydi. Psikolojik değerlendirme sonrası Epstein intihar gözetiminden çıkarıldı. İntihar gözetimi, tutuklunun kendine zarar vermeyeceğine kanaat getirilince kaldırılıyor. Ancak hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler, “Epstein’nın intiharı önlenebilirdi” diye tepki gösterdi.

Epstein, 2008’de Florida’da gene benzer suçlamalarla yargılandı. Bugün Trump yönetiminde Çalışma Bakanı olan dönemin Miami Başsavcısı Alexendar Acosta ile varılan anlaşma gereği, hakkındaki ‘fuhşa teşvik’ suçlamalarını kabul ederek 13 ay hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı.

The Daily Beast’e çıkan bir habere göre Araştırmacı Gazeteci Vicky Ward’ın görüştüğü eski bir Beyaz Saray yetkilisine göre Acosta, “Bana Epstein’nın ‘istihbarata ait olduğu’ ve peşinin bırakılması gerektiği söylendi” demişti. Bu ifade üçüncü bir ağızdan gelmiş olsa bile 66 yaşındaki yatırım fonu yöneticisi milyarder Epstein’nın aralarında Trump, Eski ABD Başkanı Bill Clinton ve İngiltere York Dükü Andrew gibi güçlü isimlerin de bulunduğu çevrelerle yakın arkadaşlığı, tartışma konusu olmuştu.

Bu nedenle Epstein’nın ölümü Amerikan devletinin ve patronlarının birçok sırrının üzerini örttü denilebilir. Bu olay vesilesi ile ABD’li halkların devlete olan genel güvensizliği bir daha farklı kanallardan ve farklı şekillerde gözler önüne serilmiş oldu.

DEMOKRATİK SOSYALİSTLER KURULTAY YAPTI

Son yıllarda yaygınlığı ve kitleselliği ile dikkat çeken Amerika’nın Demokratik Sosyalistleri örgütü, 3-4 Ağustos’ta Georgia’nın Atlanta kentinde 2019 Kurultayını gerçekleştirdi. Kurultayda önemli kararlar alınsa da konuşulması gereken birçok konunun prosedürlere takılmaktan ve grupçuluktan dolayı tartışılamadığı gelen yorumlar arasındaydı. Kurultayda postmodernci, kimlikçi, bireyci ve grupçu akımların, konuşmaları çok bölmesi ve akabinde kurultayda alınması gereken diğer kararların zaten üzerine tartışmak için vakit olmadığından alınamadığı tartışmalarda mevcuttu.

HANGİ KARARLAR ALINDI?

Kurultayda göçmen ve barınma hakları mücadelesi, kürtaj hakkını kazanma ve seks işçiliğinin kriminalize edilmesi, “Herkes için sağlık hakkı” yasa tasarısı için mücadelenin arttırılması, sosyalist politik eğitim için ulusal bir altyapının kurulması gibi konuların üzerine kararlar alındı.

Yeni Yeşil Anlaşma (Green New Deal) ise Demokrat Sosyalistlerin ulusal önceliği haline geldi.  Buna göre, 2030’a kadar ABD ekonomisinin bütün sektörlerinin “karbonsızlaştırılması”, ana enerji sistemlerinin ve kaynaklarının kamu hakimiyeti altında demokratikleştirilmesi ve iş garantisi sağlayarak kamu sektörünü genişleten bir ekonomiye adil bir geçiş için işçi sınıfının merkeze alınması için mücadele edileceği vurgulandı.

"EMEK HAREKETİNE YÖNELMELİ" VURGUSU

Önemli olan bir başka gelişme ise kurultay delegelerinin Demokrat Sosyalistlerin rotasını işyeri militanlığında ve emek hareketinde derinleştirmesi gerektiğini vurgulamış olması. The Nation’da yazan Eric Blanc’a göre emek hareketi, antikapitalist stratejinin merkezinde. Buna göre Demokrat Sosyalistler sendikaların orta kademelerini kazanarak demokratik bir sendikal hareket kurmayı hedeflediğini son kurultayda karara bağladı. Hatta Politico’nın iddiasına göre Demokrat Sosyalistler New York, 10 sendikada örgütlenme faaliyetlerini yükselterek buralara hakim olmak istediklerini belirttiler.

DEMOKRAT PARTİDEN KOPMA HEDEFİ

Demokrat Sosyalistler, ayrıca, Demokrat Partiden kopmayı hedefleyen bir hattın konulması, önümüzdeki seçimlerde sadece işçi sınıfını destekleyen adayların desteklenmesi gerektiği yönünde kararlar da aldı. Bu bağlamda Senatör Bernie Sanders işaret edildi.

Ancak gelen yorumlar arasında Demokrat Partiden kopmanın ertelendiği ve Bernie Sanders’ın “dış politika ve sosyalizm” tanımlarının tartışılmadığı ifade edildi.

Öte yandan 2019 kurultayı en kalabalık, merkezi teşkilatları tutan ve reformcu ‘Ekmek ve Gül’ fraksiyonuyla ‘Sosyalist Çoğunluk’ fraksiyonunun anlaşmaya vardığı ve Demokrat Sosyalistlerin daha fazla merkezileştirilmesi yönünde adımlar atıldığı bir kurultay olarak adlandırıldı.

İki ana fraksiyon da seçim politikalarına çok fazla endekslenmekle suçlanıyor.

SHELL İŞÇİLERİ TRUMP’IN KONUŞMASINA KATILMALARI İÇİN TEHDİT EDİLDİ

Pensilvanya eyaletinde yeni açılan bir Shell petrokimya kompleksinde çalışan inşaat işçileri, ABD Başkanı Donald Trump’ın eyaleti ziyareti sırasında yapacağı konuşmaya katılmaya zorlandı. İşçiler konuşmaya katılmazlarsa ücretlerinin ödenmemesiyle tehdit edildi. İşçilere dağıtılan bildiride “Bağırış, çağırış, protesto etmek veya direniş olarak gözükebilecek herhangi bir şey bu etkinlikte tolere edilmeyecek. Etkinliğin ana teması sendikalardan doğru iyi bir irade sergilenmesidir. Sizin sendika liderleriniz ve iş yeri şefleriniz bunu onayladılar” ifadesi yer aldı.

VOLKSWAGEN’DE SENDİKAL ÖRGÜTLENMEYİ ENGELLEYEN CEO DEĞİŞTİRİLDİ

Otomotiv tekeli Volkswagen’in Tennessee Chattanooga kentindeki fabrikasında örgütlenmeye çalışan Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası (UAW) 776 “evet”e karşı 833 “hayır”la 14 Haziran’daki sendika oylamasında kaybetmişti. 1700 işçinin çalıştığı fabrikada patronlar yerel basını kullanarak, sendika karşıtı toplantılar düzenleyerek işçilere sendikanın işlerini ellerinden alacağına ikna etmeye çalışmıştı. Hatta sendika karşıtı kampanya olarak çeşitli yerel politikacılar kullanılmıştı. Sendikanın da radyo ve televizyon reklamlarına on binlerce dolar yatırıp işçi tabanlı bir sendikal birim kurmaması, sendikanın işçileri sürecin içerisinde inisiyatif aldırmayan bir role itmesine sebep oldu. Patronlar buna rağmen sendikalaşmayı engellemek için ve işçilere iyi gözükmek amacıyla eski ve istenmeyen CEO Antonio Pinto yerine Frank Fischer’ı getirdi. Ancak Almanya merkezli firma, Fischer’ı işçilerin sendikalaşmasını engellemek amacıyla ‘havuç ve sopa’ politikası uygulamak için getirmişti. Fischer sendika karşıtı toplantıları düzenleyen CEO’ydu. Onun da yerine şirketin Çin ve Güney Afrika’daki fabrikalarında yöneticilik yapmış Tom du Plessis getirildi.

2015 yılında ürettiği 11 milyon temiz dizel benzinli otomobili piyasaya süren şirketin aslında çevre kirliliğine yasal limitin 40 kat üzerinde sebep olduğu ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine stokları büyük darbe almasına rağmen Volkwagen’in 2018 kârı 17.1 milyar dolar olarak ifade edildi. 2020’ye kadar ise bunun tahmin edilen biçimde 21 milyar dolar olması bekleniyor.

KÖMÜR MADENCİLERİ ÜCRETLERİ İÇİN YOL KESTİ

Kentucky’nin bir madenci şehri olan Harlan kenti 1930’larda ve 1970’lerde yükselen işçi mücadeleleriyle tanınıyor. Blackjewel LCC adlı madencilik şirketinin 1 Temmuz’da iflas kararı vererek işletmelerini kapatması ve çıkarttığı işçilerin ücretlerini vermemesi akabinde geçtiğimiz 29 Temmuz’da madenciler, aileleri ile beraber kömür trenlerinin çıkışını engelleyerek raylara barikat kurdu. Direniş hâlâ sürüyor. Madenciler işlerini geri istemesine rağmen en azından ücretlerini almadan geri adım atmayacaklarını belirtiyorlar. Üç çocuk babası, Madenci Cameron Cornett “Bana borçlu olunan parayı almak istiyorum… Benim çalıştığım para, ve benden, ailemden, ve diğer işçilerden alınan para” dedi. Son iki ücretlerinin ödenmediği belirten işçiler, alacaklarının kişi başı 4 bin dolar olduğunu belirtiyorlar.

Labor Notes’un haberine göre Blackjewel şirketi ödediği ücretleri sosyal güvenlik departmanına iletmemiş. Ayrıca iflas veren şirketlerin ödeme listesinde -yasalara göre- işçiler en alt sıralarda. Ancak madencilerin direnişi sürüyor. Yerel halk ise madencilere destek veriyor. İşten çıkartılan madenciler için bir yandan para toplanıyor öbür yandan da demir yoluna sürekli su ve yiyecek getiriliyor. Yerel bir solaryum salonu madencileri destek için üzerinde “Bize borçlu olunan parayı öde” yazan bir tişört bile bastırmış. Harlan’daki 6 maden dışında Blackjewel şirketinin Virginya, Batı Virginya ve Wyoming eyaletlerinde de işletmeleri var. 1800 işçi iflastan etkilenmiş durumda.

ÖNCEKİ HABER

Agonya Ovası’nda kömür ocağı projesine yöre halkından tepki

SONRAKİ HABER

Siyaset bilimciler kayyum darbesini değerlendirdi: Demokrasi için dayanışma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa