Türkiye'nin AB sevdası, 1959 yılında merhum Adnan Menderes'in başvuruşu ile başlar.

Aslında Batı hayranlığımızın resmi miladı 1839 Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla başlamıştır.

AB sevdamızın temelinde medeniyet tasavvurumuzun değişmesi yatmaktadır. Bir noktada kendimizden vazgeçmemizdir.

Dünyada evrensel iki medeniyetin birisi Hristiyanlık, diğeri ise İslamdır.

AB'ye yönelişimiz, aslında İslam Medeniyeti tasavvurumuzdan vazgeçmemiz anlamına geliyordu.

Biz bunun için AB'ye karşıydık.

Hükümetlerin politikaları ne olursa olsun, bir Müslüman olarak bundan sonra da AB'ye karşı olacağız.

İslam medeniyeti tasavvuru olan her Müslümanın karşı çıkması kaçınılmazdır.

Yalnız Müslüman olan mı karşı çıkacaktır?

Hayır, Müslüman olmasa da ülkenin yararını düşünen herkesin her zaman bir tavrı olacaktır ve olmalıdır da.

AB, Avrupa ülkelerinin gücünden değil, güçsüzlüğünden ortaya çıkmıştır.

AB'yi birarada tutan şeylerin başında bizzat kendi korkaklıklarıdır. Bir başka ifade ile AB'yi korkuları birarada tutmaktadır.

Tüm Avrupa ülkeleri bir Amerika bile etmemektedir.

Giderek yaşlanan ve hatta azalan bir nüfusa sahip Avrupa ülkeleri korkularından birarada bulunmayacaklar da ne yapacaklardır?

AB, kendileri gibi yaparak aralarına almayı düşündükleri Türkiye'yi yiyemeyeceklerini biliyorlar. Dışlayarak yem yapmayı deneyeceklerdir. Bunların sicilleri ortadadır.

AB, Türkiye'ye muhtaçtır, Türkiye değildir.

Yahudi- Hristiyan ittifakına dönüşmüş bir AB'nin değil insanlığa ya da Türkiye'ye, kendisine de faydası olmaz ve olmayacaktır.

Selam ve sevgi ile…