Dünyada zor iş yoktur, ama zaman alır. Bedeli ağır olabilir. Ama başarı kesindir.
Şimdi, böyle bir ara bilgi sunduktan sonra konumuza dönelim:
Faydaları sayılamayacak kadar çok olan ağacın faydalarına kısaca göz atalım.
Eskilerin tabiri ile evimizin eşiği, bebemizin beşiği, soframızın kaşığından tutun da kibrit çöpüne varıncaya kadar işe yarar en önemli himmetin ağaç olduğunu görürüz. Ağaç bir memleketin su dengelerini düzenler. Yer altı sularını besler. Bulutları çeker, yağmuru getirir, ikilimi yumuşatır, toprağı canlandırır. Bin bir derdin devası olan temiz hava fabrikası gibi çalışır. Gece yıldızlar (vezeyyennesema) nasıl gökyüzünün süsü ise ağaçlar ve yeşillikler de yeryüzünün ziynetidir.
Yeşil ağaçlara bakan gözler beslenir. Yeşil topraklardan süzülüp gelen oksijen bedenimizdeki ter deliklerinden ve ağız ile burnumuzdan vücuda girer, kılcal damarlarımıza kadar can verir. İnsana cinnetin kapılarını kapar, sıhhat cennetinin kapılarını açar.
Bir memlekette hastane, eczane açmak kadar önemlidir ağaç fidanı dikmek. İnşaat sektörü, kağıt sektörü, gemi yapımı, ağaç sanayi, mobilya vs. gibi yüzlerce sektör ağaçla uğraşır.
Cennet bahçe, şırıl şırıl suların aktığı yerde dikilen ağaçların ve serin esintili gölgelerin bulunduğu binbir çeşit meyvelerin, rengarenk bitkilerin ve reyhanlar saçan çiçeklerin bulunduğu mekanın adıdır. Ağaç dünyayı cennet yapan bir nimettir. Yeşili ormanı olmayan arazi ise 70-80 derece sıcağın hüküm sürdüğü, hayvanatın, haşaratın bile uğramadığı, cehennemi andıran çöldür. Fatihin fermanıdır; “ağaç hayattır, yaş kesen baş keser, yaş ağacı kesenin başını keserim” sözü. Ormanları yakanların ne denli caniler olduğunu gözler önüne seren bir kanun hükmüdür. Ecdadımız ağaca böyle önem vermiştir. Bu zamanlar güzel yurdumuzun kısmı azamı ağaçla kaplı imiş. Tarihi vesikalar, belgeler bunu kanıtlamaktadır.
Evliya Çelebi seyahatname adlı eserinde Timurlenk ile Yıldırım Beyazıt’ın yaptığı Ankara savaşında Çubuk ovasının ormanlarla kaplı olduğunu ve Timur’un askeri fillerini ormanda gizlendiğini yazmaktadır. (Sebilürreşat mecmuası C.VII, 169. sayı, sh.300)
Maalesef ormanlarımız kesile kesile yakıla yakıla ovalardaki ormanlar yok edilmiş, kelin saçı gibi dağların uçlarında kalmıştır. Son senelerdeki gelişmelerle yeniden ağaçlandırma faaliyetleri hızlanmıştır. Ağacı yok eden bir cani, çok kıymetli alim, zahit, mucit bir bilgini öldürmüş gibidir. Çünkü ağacın faydası umumidir. Nasıl ki bir bedbah orman yakar, ormanda bulunan yaş-kuru ağaçlar, böcekler, sürüngenler gibi canlılar da suçsuz kusursuz, masum oldukları halde yanmışlarsa, kasten bir ağacı kesen, yakan zalim de o ağacı kesmekle umuma zarar vermiş olur. Ağaç dikmek öyle bir olaydır ki, ağaçtan sadece diriler değil, ölüler bile faydalanır.
R.SAV. efendimiz bir gün bir mezarın başında dikilmiş, ölünün mezardaki ahvali ona gösterilmiş mucize olarak ölünün kabirde ızdırap çektiğini görür ve ona üzülür, gözyaşı döker. Yanındaki sahabi sorarlar, niçin ağlıyorsun ya R.SAV. O mübarek te “ümmetim kabrinde azap çekerken ben nasıl rahat olurum” buyurdu. Orada bulunan bir yaş ağaç dalını alıp mezara dikti ve bu dal yaş kaldığı müddetçe Allah’ı zikreder, bundan da kabirdeki ölünün ruhu yararlanır buyurdular. Bu olaydan ötürüdür ki, mezar sahipleri kabirlerini çiçek ve güllerle süsler ve ağaç dikerler. Demek ki, yeşil sadece diriye değil, ölüye de yarar sağlar. Çok eski tarihi mezarlıklarda ulu çınarlar, asırlık ağaçların ayakta kalması mezarlık ağaçlarının uzun yaşaması ağaçların kutsal sayılıp kesilmemelerinden ileri gelmektedir.
Büyük Türk hakanı Mahmut Gaznevi de adalete, sosyal huzurun teminine verdiği önem kadar, tarıma ve ağaca da önem verirdi. Bu konuda teşvikle halkı ağaç dikmeye özendirirdi.
Bir gün ağaç dikmeye ve yetiştirmeye halkın ne kadar itibar ettiğini denetlemek için teftişe çıkar. 95 yaşında beli ikiye bükülmüş bir ihtiyarın ağaç fidanı diktiğini görür ve ihtiyara sorar: Bu yaşta niçin evinde oturup da istirahat etmiyorsun da ağaç dikmeye zorlanıyorsun? İhtiyar, padişah olduğunu bilmeden Gazneli Mahmut’a hitaben; Efendi, duymadın mı hakanın bu konuda emri var.
Gazneli Mahmut, baba o senin gibi yaşlılara değil der.
İhtiyar; devlete isyan, Allah’a isyandır.
Gazneli; Dede meyvesini yiyemeyecek kadar yaşlısın? Bu fidan yetişecek de, sen onun meyvesini yiyeceksin, öyle mi?
İhtiyar; Şu ağacı dedem, şu ağacı babam, şunları da ben diktim. Dedemin ve babamın diktiği ağaçların meyvesinden bizler, bizim dikeceğimiz ağaçların meyvelerini de oğul ve torunlarımız yiyecekler. Yoksa evlat ve torunlarımız bize beddua ederler. Halbuki, şimdi bize dua edecekler, deyince, padişahın bu cevap çok hoşuna gider ve ihtiyara verilmek üzere vezirine bir kese altın verir.
Altın kesesini alan ihtiyar; Padişahım, ellerin diktiği ağaçlar 3-5 sene sonra meyve verirken benim fidanım ise R.SAV.in diktiği hurmanın anında yemiş verdiği gibi hemen meyvesini verdi. R.SAV.in fidesi, hurma meyvesi verirken benim fidanım ise altın, hem de kese ile meyve verdi, deyince, bu cevaba çok sevinen Gazneli ikinci keseyi ihtiyara uzattı. İhtiyar, Gazneli ve hakanım bizim koyun ikiz doğurdu, bizim fidan çifte meyve verdi, dedi.
*
İşte İslam Türk kültüründe böylesine önemi olan bir konumdadır. Önemli olan bu olgunun nesilden nesile, tevarüsen çoğalarak devredilmelidir. Yoksa gelecek nesillerin lanetine uğrarız. Oysa bizler birer fani olarak hayır duaya muhtacız.