1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Temelkuran: Umutlu olmasak bile inadımız var

17 Mart 2017

Gazeteci yazar Ece Temelkuran Köln Edebiyat Festivali’ne konuk oldu. 12 Eylül dönemini yazdığı "Devir-Dilsiz Kuğular Zamanı" adlı romanı Almancaya çevrilen Temelkuran DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/2ZOI3
Ece Temelkuran
Fotoğraf: Muhsin Akgün

DW Türkçe: 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve yankıları güncelliğini korurken, 12 Eylül dönemini ele aldığınız "Devir-Dilsiz Kuğular Zamanı" adlı romanınız "Stumme Schwäne" adıyla Alman edebiyatseverler ile buluşuyor. 80'lerin başıyla günümüz arasında bir bağ kurmak mümkün mü?

Ece Temelkuran: Böyle bir bağ kurmanın çok mümkün olduğunu düşündüğüm için bu romanı yazdım zaten. 1980’deki siyasi tıkanıklık, oradaki çatışma, oradaki gerilim, oradaki kutuplaşma bence bugünkü kutuplaşmaya çok benziyor. O yüzden “Devir” ismini koydum Türkçede. Tabii ki, Almanca ve Türkçedeki ismi farklı oldu ama devrediyor her şey Türkiye’de. Ve bu insanı aptallaştıran bir tekrara dönüştürüyor. Bunu düşündüğüm için bu romanı yazdım zaten, çünkü bugünle hemen hemen aynı şeylerin olduğunu düşünüyordum ve ben romanı yayınladıktan sonra zaten bir darbe girişimi oldu.

DW Türkçe: Son günlerde Almanya'da, daha doğrusu neredeyse tüm Avrupa'da Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve AKP'li politikacıların Avrupa hakkındaki açıklamaları gündemi meşgul ediyor. Siz Türkiye'nin çıkışını ve Avrupa'nın reaksiyonlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Temelkuran: Bu bana çok enteresan geliyor. Dün The Guardian gazetesinde bir makale yazdım. Türkiye’deki popülist politikanın yükseldiğini biliyoruz ama garip bir şekilde bu salgın Avrupa’ya da yayıldı sanıyorum. Daha orta sağ olan, merkez sağ olan liderler, bakıyorum şimdi daha sağdaki liderlere oylarını kaptırmamak için daha çok tribünlere oynamaya başladılar, daha popülist politikalar benimsemeye başladılar. Galiba Türkiye’nin meseleleri Avrupa’ya ihraç ediliyor.

Ece Temelkuran ile 3 soru 3 cevap

DW Türkçe: Aralık ayında yine The Guardian için kaleme aldığınız makalenizde, popülistlerle oturup konuşmayı, yalanları, gerçek dışı söylemleri politikalarına eksen olarak alan siyasetçilerle mücadeleyi, bir güvercinle satranç oynamaya benzetip, sonuçta güvercinin taşları devirip satranç tahtasına pisleyip uçup gittiğini ve sizin bu tabloyla baş başa kaldığınızı anlatmıştınız. Türkiye’nin 15 sene bununla uğraştığını, ancak insanların elinde şimdi satranç tahtasının bile kalmadığını vurgulayıp Batı'yı uyarmıştınız. Batı ne yapmalı sizce?

 Temelkuran: Batı'nın ne yapması gerektiğini ben tek başıma bilemem. Bu kolektif, global bir sorun. Dolayısıyla kolektif bir cevaba ihtiyacı var ve bu kolektif cevap için bence dünyada eleştirel düşünme kapasitesine sahip herkes bir araya gelip, bu insanı aptallaştıran ve entelektüel düşünceyi çaresiz bırakan söylemle ilgili ne yapacağımızı konuşmalıyız. Önemli olan bunu düşünmeye başlamak, çünkü kolektif bir araya gelince ben buna bir cevap bulunabileceğini düşünüyorum.

DW Türkçe: Türkiye’de bu yönde bir olasılık görüyor musunuz önümüzdeki dönemde?

Temelkuran: Türkiye insan kumaşını değiştirdi, Türkiye’de insan kumaşı değiştirildi. Bu yüzden şimdi Türkiye’de bütün siyasi dengeler değişse bile o insan kumaşının yeniden dengeli ve sağlıklı olabilmesi için sanıyorum çok fazla zaman ve çabaya ihtiyaç olacak. Bu yüzden de “Devir” romanı önemli, çünkü biz buralardan geçtik demek istiyorum. 1980’de buradan geçtik. Bir daha geçmek için aynı çabaları maalesef göstermek zorundayız. Eğer kötülük devrediyorsa biz iyiliğin devretmesi için bir araya gelip çaba göstermek zorundayız.

DW Türkçe: İsmini Türkçeye “Çılgın ve Hüzünlü” olarak çevirdiğiniz, Almanya’da “Euphorie und Wehmut” olarak çıkan kitabınız, sadece yabancı dillerde yayınlandı ve Türkiye'yi yabancılara anlatmak amacını taşıyordu. Uluslararası siyasetin, basının gözü bu kadar Türkiye’nin üzerindeyken, buna benzer bir proje daha var mı planladığınız?

Temelkuran: Türkiye’yi başka ülkelere tercüme etmek çok gerekliydi diye düşündüm, o zaman onu yazdım. Almanca “Euphorie und Wehmut” diye yayınlandı. İngilizcede "The Insane And The Melancholy” diye yayınlandı. Başka dillerde de yayınlandı, yayınlanmaya da devam ediyor. Sanıyorum söyleyeceğim şeylerin tamamını orada söyledim ve yapılması gereken uyarıları da yaptığımı düşünüyorum, biraz önce bahsettiğim bu aptallaştırıcı söylem, politik popülist söylem vs. ile ilgili. Dolayısıyla öyle yeni bir şey yapacağımı düşünmüyorum ama Türkiye anlatmaya çok muhtaç, anlaşılmaya çok muhtaç ve anlaşılması çok önemli bir ülke. Türkiye sadece Türkiye değil, Türkiye kendinden çok daha büyük bir şey. Böyle bir coğrafyada böyle bir ülkenin kurulmaya çalışılması büyük, önemli ve kıymetli bir hayaldi. Bu hayal için çok insan hayatını verdi. Şimdi o hayalden vazgeçilsin mi vazgeçilmesin mi, bu noktada insanlar. Sanıyorum bununla ilgili bir şey yazacağım.

DW Türkçe: 16 Nisan'daki referandumdan beklentiniz ne yönde?

Temelkuran: Umutlu olmasak bile inadımız var ve insanlık tarihi boyunca bence insanlığı ileri götüren şey umuttan ziyade inat ve güzellik yaratma kararlılığı. Benim de 16 Nisan ile ilgili umudum olmayabilir ama çok inatçı olduğumu söyleyebilirim. Hayırlara vesile olmasını diliyoruz.

© Deutsche Welle Türkçe

Aydın Üstünel / Köln