REKLAMI GEÇ

16 MART

20 Mart 2019 Çarşamba

Türkiye’de öğretmen okulları eğitim sisteminde çok önemli bir misyona sahiptir. Özellikle Cumhuriyet kurulduktan sonra, harf devrimini takip eden yıllarda bu misyonu daha da artmıştır.

Genç Cumhuriyet’e neredeyse çağ atlattı diyebileceğimiz Köy Enstitüleri’nin yerini alan bu okullar öğretmen yetiştirme konusunda çok başarılı işler yapmıştır.

Kuruluşunun 171. yılını kutladığımız öğretmen okullarının tarihçesine bakarsak; II. Mahmut döneminde, 1838 yılında, çocukların “rüşt” (erginlik) yaşına kadar okuyabilmeleri için Ortaokul düzeyinde Rüştiyeler açıldı. Çocuklar rüşt yaşına kadar bu okullarda öğrenim gördüler. 16 Mart 1848 tarihinde Rüştiyelere öğretmen yetiştirmek üzere üç yıl süreli Darül Muallimin-i Rüşdi adını taşıyan bir okulun kurulduğunu görüyoruz. Bu tarih, öğretmen okullarının ilk kuruluş tarihi olarak kabul edildi.

1973 yılında yürürlüğe giren 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu öğretmenlerin yükseköğrenim görmeleri zorunluluğunu getirdiğinden, ilkokullara Sınıf Öğretmeni yetiştirilmesi için 1974-1975 öğretim yılından itibaren ilk öğretmen okullarının bir kısmında iki yıllık Eğitim Enstitüleri açıldı. 1982 yılında yürürlüğe giren 41 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile iki yıllık Eğitim Enstitüleri Eğitim Yüksek Okuluna dönüştürülerek Eğitim Fakültelerine bağlandı. Eğitim Fakülteleri olmayan yerlerde de Rektörlüklere bağlandı. Eğitim Yüksek Okullarının süresi 1989-1990 öğretim yılından itibaren dört yıla çıkarıldı. Eğitim Yüksek Okullarının bazıları Eğitim Fakülteleriyle birleşti ve bu kurumlar “Sınıf Öğretmenliği Bölümüne” dönüştü. Rektörlüğe bağlı olan Eğitim Yüksek Okulları da Eğitim Fakültelerine dönüştürüldü.

Öğretmen okullarının kapatılmış olmasına rağmen bu kadar yıldır bu okulların kuruluş yıl dönümlerinin özlemle anılmasının nedeni nedir?

Ben de Öğretmen Okulu mezunu bir eğitimci olarak bu özlemin ve gururun ne olduğunu çok iyi bilmekteyim. Öğretmen okulunda okul müdüründen öğretmenine, öğrencisinden hademesine, aşçısına varıncaya kadar aylar öncesinden 16 mart hazırlıkları başlar.

Ne mi yapılırdı?
Okul açıldıktan sonra ekim ayı gibi okul idaresinin planlaması doğrultusunda eğitsel kol faaliyetleri başlar. İlgili öğretmenler tarafından halkoyunları, tiyatro, koro gibi etkinliklere seçim yapılır. Çalışmalar belirli plan çerçevesinde haftanın belli günleri yapılmaya başlanır.  Örneğin; benim içinde bulunduğum halkoyunları çalışmaları okulun yemekhanesinde masaları bir kenara çekerek açtığımız alanda yapardık. Çalışma bitince masalar yerine konulur, çünkü akşam yemeğine hazırlık yapılması gerekir. Bu çalışmalar mart ayına kadar devam eder, mart ayının ilk haftasından itibaren büyük bir heyecanla provalar başlar kıyafetler hazırlanır 16 Mart günü heyecanla beklenir. Bu heyecan sadece öğrencilerde çocukça bir heyecan değildir. Başta öğretmenlerimiz olmak üzere 16 Mart haftasında halkoyunu, tiyatro, koro dışında, resim sergileri, şiir yarışmaları, kompozisyon yarışmaları, değişik sportif ve kültürel etkinliklerle dolu bir hafta olurdu. Bütün bu çalışmalar sıradan bir öğrencilikten öte, öğretmenlik mesleki heyecanı ve becerisini kazanmak adına çok önemliydi.

Neredeyse okulda bulunan bütün öğrenci ve öğretmenlerin yanı sıra okuldaki aşçısı, işçisi, marangozu, demircisi herkes bu heyecanı yaşar ve sorumlu olduğu işleri en iyi şekilde yerine getirirdi.

Örneğin; okulun aşçısı 16 Mart günü özel yemekler hazırlar, okulun marangozu sahnenin dekorunu en iyi şekilde hazırlar, okulun hizmetlileri sinema salonundaki eksiklerin giderilmesini sağlar, öğrencilerle birlikte tahta bankları düzenler. Kısacası 16 Mart haftası okulda herkesin telaşla ve heyecanla geçirdiği bir hafta oluyor.

16 Mart günü ise; son provaları yapar, kostümleri son kez kontrol ederiz. Akşam yemeğinden sonra aylardır emek verilen çalışmaları izlemek için bütün öğrenciler heyecanla beklerken, ayni heyecanı öğretmenlerimiz aileleriyle birlikte yaşarlar. Öğretmenlerimiz eş ve çocuklarıyla birlikte baloya gider gibi son derece şık kıyafetleri ile salona gelmeleri, hepimize köyden gelen çocuklar olarak hem rol model, hem de eğitsel bir model oluyorlardı.

Bütün bu anlattıklarım belki biraz duygusal oldu ancak, okuldan mezun olup görev yerlerimize gittiğimizde neyin nasıl yapılması gerektiği konusunda ciddi bir donanımla mesleğimize başladığımızı görebiliyorduk. Özellikle İlköğretim müfettişi olarak görev yaptığım dönemlerde öğretmen okulu farkını çok daha iyi bir şekilde gördüğümü itiraf etmeliyim.

Eğitimde bütün okullarımızın önemi çok büyük. Ancak; İYİ ÖĞRETMEN yetiştirmeden İYİ sonuç almak mümkün değil.

Bir kez daha belirtmekte yarar var; ÖĞRETMENLİK mesleğini her türlü politik kaygılardan uzak bir şekilde yeniden ele almak zorundayız. ÖĞRETMENLİK mesleği sadece diploma vermekle olmaz, ÖĞRETMENLİK RUHU olmadan EĞİTİM de başarı olmaz.

 

Not: Yazılar ile ilgili hukuki sorumluluk yazarların kendilerine aittir

Yorum Yaz

Aşağıdaki gerekli alanlara bilgilerinizi girmelisiniz. e-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

 karakter kaldı