Altan Altın

Altan Altın

Altan.Altın@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

13 Eylül’de bile çatışmalar devam ediyormuş

Fahrettin Altay Paşa ve kardeşi Fikri Altay, gazeteci
Haluk Besen ile röportaj esnasında.

 

9 Eylül kurtuluş günümüzü coşkuyla kutladık.
“98 yıl geçmiş… o günlere dair bilinmeyen hiçbir şey kalmamıştır” diye düşünebilirsiniz ama, pek de öyle değil... Anlatılan ama sonradan unutulanları bir araya getirseniz emin olun kitaplar tutar.
Kardeşi Fikri Altay ile birlikte Fahrettin Altay Paşa’nın 9 Eylül 1963 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan, genç gazeteci Haluk Bey’e verdikleri röportajda anlattıkları da bunlardan biri.
Gelin tekrar hatırlayalım.
Yunan işgalinin başladığı 15 Mayıs 1919’da Karşıyaka Belediye Başkanı olan Fikri Altay tutuklanmış ancak tutuklu bulunduğu yerden kaçarak 3 yıl İtalya’da yaşadıktan sonra 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluş haberini alır almaz İzmir’e dönmek amacıyla gemiyle yola çıkmıştı.
11 Eylül Günü İzmir Körfezi’ne ulaşmışlardı ama Uzunada civarında gizlenmekte olan Yunan Averof Zırhlısı gemilerinin önünü kesti. Fikri Altay’ın anlatımıyla devam edelim.
“Averof o gece bizi İzmir’e bırakmadı. Ancak 12 Eylül Salı günü saat 10’a doğru İzmir’e girebileceğimizi bildirince biz de yolumuza devama başladık. Arkamızdan bir Yunan torpidosu geliyordu. Tam Abdullahağa Çiftliği önlerinde Yunan torpidosu karaya doğru ateşe başladı. Biz de durduk. Dürbünlerle karaya baktığımız zaman, torpidonun sahil yolunda Urla istikametine gitmekte olan bir Türk süvari birliğine ateş etiğini ve geride de iki otomobilin bulunduğunu gördük.” Rastlantıya bakın ki Fikri Bey’in gemiden dürbünle ateş altına alındığını izlediği o askeri birlik ağabeyi Fahrettin Altay Paşa’nın birliği idi. Fahrettin Paşa’nın anlatımıyla devam edelim;
“11 Eylül’de Urla ve Çeşme’ye kaçan düşmanın takibi görevini aldım. Tümenlerimi geceden Urla istikametine sevk ettim. 12 Eylül sabahı beraberimde kurmaylarım Şükrü Koçak ile Şükrü Sökmensüer ve yaverim Fevzi Uçaner ile iki otomobille Urla’ya hareket ettim. Fakat Abdullahağa Çiftliği’ne geldiğimiz sırada bir Yunan torpidosunun ateşine maruz kaldık. Torpido yolumuzu kesmişti ve tümenlerim ileride olduğu için onlara yetişemiyordum. Yanımdaki askere torpidoya doğru beş el ateş ettirdim. Bir gürültü koptu ve sığındığımız yerin etrafına ateş açıldı. Bilahare bir kayıkla da karaya on kadar asker sevk ettiler. Dağa doğru çekildik. Yaverim Fevzi’yi Bademler Köyü’ndeki bataryanın ateş etmesi için oraya gönderdim. Vakit ilerliyordu. Akşamüzeri olmuştu. Nihayet Bademler Köyü’ndeki batarya ateşe başlayınca torpido kaçtı. Fakat Uzunada’da gizlenen Averof çıktı ve o da Bademler’e ateş açtı. Bizim bataryanın menzili dışında kaldığı için Averof’a isabet kaydettiremedik. Bataryamız ateşi kesti, biz de gece Urla’ya geldik. Ertesi sabah (13 Eylül) Urla’nın yakınlarında Güzelbahçe’de Yunanlılarla savaşmaya başlayınca İzmir’in yanmakta olduğunu gördük. Tabii üzüntü içinde bu manzarayı da seyrettik.”
İlginç değil mi?
13 Eylül tarihinde bile silah silaha çatışmalar devam ediyormuş İzmir’de.
Bir not daha ilave edelim. Fahrettin Altay ve kardeşi Fikri Altay ile bu röportajı yapan genç gazeteci Haluk Bey, gazetecilik mesleğine ömrünü vermiş, İzmir’de uzun yıllar gazetecilik yapan ve Karşıyaka’da bir sokağa adı verilen Haluk Besen’dir.
Nurlarda uyusun…