logo
16 NİSAN 2024

Koronavirüs 'süper güç' balonunu patlattı

Koronavirüs salgınıyla ‘süper güç’ rolü yapan ülkeler açığa çıktı. ‘Herkes cebindekini çıkarıp masaya koysun’ dendiğinde kimin cebinde ne var ortaya çıktı. Bu ortamda en acınası durumda olan ülke ise maalesef Türkiye
04.04.2020 12:40:00
 Koronavirüs 'süper güç' balonunu patlattı
 Koronavirüs 'süper güç' balonunu patlattı
AVUKAT LÜTFULLAH ÖNDER / EKONOMİ - ANALİZ

Hazinelerinin anahtarlarını develerle taşıyan Hz. Musa'nın amcazadesi Karun, ihtirasları nedeniyle bu serveti biriktirdi ve yine aynı ihtiras nedeniyle hazineleri ile birlikte yerin dibine gömüldü.

Ondan daha önce yaşayan Lidya Kralı Karun da, ihtirasları nedeniyle Pers kralı Kiros'a savaş açtı. Savaşı kaybedip hazinelerini kaptırdı. Yine kendilerini tanrı ilan edip halka kabul ettiren Mısır kralı firavunlar, hayatlarında altın biriktirmekle yetinmeyip mezarlara da altınla gömüldüler. Tüm bunlar yaşanırken aynı dönemde inanların çok büyük bölümü açlıktan ölmekte, ya da yarı aç, yarı tok yaşamaktaydı.

İnsanların yakalandığı amansız kalp hastalığı

Altın ve Gümüş'e değer vermeyen, parayı kullanmayan Astek ve İnka medeniyetleri, kendi çağının çok daha ilerisinde idi. Çünkü, tüm enerjilerini üretime ve ilerlemeye harcamışlardı. İspanyollar Amerika kıtasına ayak basınca her şey alt üst oldu. Yerli halk, yenilmeyen, içilmeyen, alet ve silah yapımı için çok yumuşak olan bu sarı metale duyulan olağanüstü ilgiye anlam veremeyip İspanyol Hernan Cortes'e bu ilginin sebebini sorunca Cortes; "Çünkü ben ve arkadaşlarım sadece Altının iyileştirdiği bir kalp hastalığına yakalandık" demişti.

Cortes İspanya'ya gemiler dolusu altın götürdü, ancak götürdüğü altının 10 katını götürse de yakalandığı kalp hastalığından kurtulamazdı. Çünkü insan ihtirasları doyumsuzdur. Peygamberimizin sözüyle; "bir vadi dolusu altını olsa ikincisini ister."  Oysa insan ihtiyaçları sınırlı ve basittir. Barınma, giyinme, yeme ve içme gibi…

Paylaşım savaşları sona erecek

Bu güne kadar ortaya atılan ekonomik sistemler, insan ihtiyaçlarını karşılamak yerine sınırsız insan ihtiraslarını doyurmak üzerine kurgulandı. Hâlbuki ekonomik sistemler; sınırsız olan insan ihtiraslarını doyurmak için değil, sınırlı olan insan ihtiyaçlarını karşılamak için kuramlarını oluşturmalıydı. Ekonomik sistemde ihtiras ve ihtiyaç ayrımı ilk kez Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde (MEM) yapıldı.

Sayın Baş, ekonominin tarifini tümüyle değiştirdi. Mevcut ekonomik sistemlerde ekonomi: "sınırsız insan ihtiyaçlarını sınırlı kaynaklarla karşılama bilimi" olarak tarif edilirken MEM'de ekonomi; "sınırlı insan ihtiyaçlarının sınırsız kaynaklarla karşılama bilimi"  olarak tarif edilmektedir. Bu tanım değişikliği dünyada 9 bin yıldır devam eden paylaşım savaşlarının sonunu getirecek insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir.

Zincirleri olmayan modern kölelik

Ekonomi tanımının değişmesi kadar önemli Prof. Dr. Haydar Baş'ın yaptığı bir diğer devrim ise, paranın tanımını değiştirmesidir. Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde Para "emek ve üretimin karşılığıdır. Bu sitemde; paranın kendisi alınıp satılmaz, mal ve hizmetin alınıp satılmasında mübadele aracı olarak kullanılır.  Yani Para ile para kazanılmaz. Para sadece emek ve üretim ile kazanılır. 
 
Prof. Dr. Haydar Baş'ı ve Milli Ekonomi Modeli'ni iyi anlamak için mevcut sistemin nasıl işlediğine bakmak gerek. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; mevcut ekonominin 3 temel ayağı vardır; faiz, döviz ve borsa…

Televizyonların ekonomi haberlerini dinlediğinizde ya da gazetelerin ekonomi sayfalarını açtığınızda; faiz oranlarından, döviz kurundan, borsa rakamlarından bahsedildiğini görürsünüz. Borsadan para kazananlar, emek ve üretim ortaya koymadan kazanır. Faiz ve döviz üzerinden para kazananlar da aynı şekilde emek ve üretim ortaya koymaz. Yani mevcut ekonomik sistemde para kazananlar, emek ve üretim ortaya koymadan kazanır.

Aslında emek ve üretim olmadan birileri kazanç elde ediyorsa, birileri de kaybediyor demektir. Çünkü kumar masasında birileri kaybettiği için başkaları kazanmaktadır. Yani kazanç el değiştirmektedir. Başka bir deyişle; emek ve üretim ortaya koyanlar katma değer üretir, kazanç ortaya çıkar. Ancak kurulan soygun sistemi ile kazancın az bir kısmı emek ve üretimi ortaya koyanların eline geçerken, büyük bir kısmı, para ile para kazananların eline geçer. Yaklaşık 500 yıldır dünya insanlığının çok büyük bölümü, para için çalışırken, servet sahipleri parayı çalıştırır. Para için çalışan herkes aslında parayı elinde tutanların kölesi durumundadır. Bu zincirleri olmayan modern köleliktir.

Sömürü sisteminin merkezinde dolar var

Peki, para nasıl basılıyor? Para sahipleri bu parayı nasıl ele geçirip tutuyor? Sömürü çarkları nasıl dönüyor? Para ile kurulan sömürü siteminin merkezinde ABD doları vardır. Konunun anlaşılabilmesi için ABD dolarının rezerv para olma serüvenini anlatacağız. Ancak konunun daha iyi anlaşılması için dolara gelinceye kadar, dünyadaki ve ABD'deki para sistemini özetlemekte fayda görüyoruz.

Kâğıt para çıkıncaya kadar binlerce yıl, sadece madeni para vardı. Para, gümüş ve altından basılırdı. Bozuk para olarak da bakırın kullanıldığı oldu. Kâğıt para, ilk kez Çin'de çıktı. Yüzyıllar sonra Avrupa'ya gitti. Ancak her dönem kâğıt paranın karşılığı altındı. Doğuda, her zaman parayı devlet bastı. Ancak ABD tarihinde parayı hep özel şirketler bastı.



Yaklaşık 400 yıl önce ABD'de bankacılık faaliyetleri başladı ve her bir banka değerli madene karşılık para basardı.

Örneğin ABD'de, bağımsızlık kazanılmadan hemen önce 1600 banka, 7000 değişik çeşit banknot piyasaya sürmüştü. Özel bankalar para basıyor, 15-20 yılda bir paranın karşılıksız olduğunun anlaşılması ile kriz yaşanıyor, sistem çöküyordu. Sistem çökünce; batanlar, dolandıranlar, dolandırılanlar ortaya çıkıyor.

Ardından her şey sıfırlanıp aynı sistem pansuman birkaç tedbir ile yeniden devreye sokuluyordu. Kısaca ABD'de özel şirketler, 300 yıl boyunca karşılıksız para basıp insanları dolandırdı. 1900'lü yılların başında ABD'de 15 bin banka vardı ve hepsinin para basma hakkı vardı. 1913'te başkan Wilson'un onayı ile ülkenin en büyük 12 bankası birleşip FED' i kurdu. 300 yıl boyunca birbirini dolandıran Amerikalılar, o tarihten sonra dünyayı dolandırmaya başladılar. Yani ABD, bankacılık ve karşılıksız para basıp insanların emek ve üretimini sömürmek konusunda çok deneyimlidir. 

ABD doları nasıl rezerv para oldu?

Başkan Wilson'un onayı ile ABD'nin en büyük 12 bankasının birleşip kurdukları FED dolar basmaya başladı, ancak eş zamanlı olarak ABD'de on binlerce banka vardı ve hepsinin para basama hakkı vardı. Birinci dünya savaşı öncesinde tüm dünyada olduğu gibi ABD'de de altına karşılık kâğıt para basılıyordu. O dönemde altının büyük bölümü ABD'de idi. 1913'te ABD altın karşılığını yüzde 40 a düşürdüğünü dünyaya duyurdu.

Dünya savaşı nedeniyle tüm dünya ülkeleri altın rezervini tüketmişti. ABD'nin bu uygulamasını hemen kabul etti. Savaş çok maliyetli bir iştir. II. Dünya Savaşı henüz bitmeden ülkeler kasalarını boşaltmışlardı. 1944'te, 44 ülkeden 730 temsilcinin katılımıyla 22 gün süren çalıştay yapıldı. Sonunda işletmeci Harry D. White ile iktisatçı john M. Keynes tarafından kurgulanan 'Bretton Woods'  anlaşması imzalandı. 
 
Bu anlaşma ile ABD doları altına karşılık, yerel paralar ise dolara karşılık basılacaktı. Dünyadaki altının büyük bölümü yine ABD'nin elindeydi. Bu nedenle dünya, ABD'nin bu teklifini de kabul etti. O günden sonra dolar rezerv para olmuştu. 1 dolar 0.88867 gram altına eşitlenmiş, ABD tarafından, ülkelerin talep etmesi halinde doları altın ile değiştirme garantisi verilmişti. O günden sonra ülkelerin merkez bankaları kasalarına koyduğu dolara karşılık para bastı. Örneğin siz TL basacaksınız, faizli dolar borç alıp kasanıza koyuyorsunuz, rezerv olarak tuttuğunuz dolara karşılık TL basıyorsunuz. Bu uygulama ile dünyadaki ülkelerin milli paraları buharlaştı.

Ülkelerin bastığı kendi paraları, Prof. Dr. Haydar Baş'ın deyimiyle milli para değil, doların tercümesi yani "tercüme para" oldu. 1961 yılına gelindiğinde; dünyadaki dolar miktarı ABD kasasındaki altının 12 katıydı. Dünya ülkeleri bundan rahatsızdı. Fransa'nın dolara karşılık ABD'den altın istemesiyle ABD kasasındaki altının yarısı eridi. Foyası ortaya çıkan ve bunu daha fazla gizleyemeyeceğini gören ABD, 1971 yılında; doları altın ile değiştirme sistemini kapattığını duyurdu. Doların karşılıksız olduğunun ortaya çıkması ile dolara karşılık basılan paralar da karşılıksız olmuş oldu. Birinci dünya savaşında, ittifak devletlerinin kaybetmesi ile aynı tarafta savaşa giren Osmanlı'nın da savaşı kaybetmiş sayılması gibi fatura herkese kesildi. Dönemin ABD Hazine Bakanı, "Dolar bizim paramız, ancak sizin sorununuz" dedi. 1971 yılından günümüze, doların satın alma gücü 100'den 1'e düştü. 
 
Altının satın alma gücü ise 1'den 80'e yükseldi. Son 50 yılda Altın ile dolar arasındaki denge 180 kat bozuldu. Yani ABD; karşılıksız para basarak dünyayı at edip bindi, eşek edip sürdü.

Devletler, şirketler ve insanlar borçlu

Gelinen noktada ülkeler borçlu, şirketler borçlu, halklar borçlu.
 
ABD 21.2 trilyon dolar, İngiltere 8.5 trilyon dolar, Fransa 5.7 trilyon dolar, Almanya 5.4 trilyon dolar, Hollanda 4.5 trilyon dolar borçlu durumda. Bu liste uzayıp gidiyor. Dünyadaki tüm devletler borçlu.  
 
Şirketler, yani özel sektör borçlu. Tüketici konumunda olan halklar borçlu. 
 
Ve bu borçlara her gün milyar dolar faiz ödeniyor. Peki, herkes borçlu ise bu borcun alacaklısı kim? Borçlu sayısı uzayıp gidiyor ancak alacaklı sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Alacaklı, ABD FED'inin ortağı olan aileler, küresel şirketler…

Foya ortaya çıktı yeni aldatmaca devrede

1971 yılında ABD dolarının altına karşılık basılmadığının ortaya çıkması ile yeni bir aldatmacaya ihtiyaç vardı. Bu aldatmaca bulundu ve yine dünyaya kabul ettirildi. Propaganda şu: "ABD'nin sanayisi, teknolojisi, dev firmaları var. Dünyanın birçok devletinin bütçelerinden daha büyük sermayeye sahip dev yazılım ve finans şirketleri var. ABD dolarının karşılığı bunlardır." 

ABD bu fikrileri, Hollywood aracılığı ile propaganda ve reklamlarla, Pentagon aracılığı ile; insanların kafasına vura vura tüm dünyaya kabul ettirildi. İnsanlık, "ABD doları hem yerli para, hem konvertibl para hem de rezerv para oluyor da bizim paramız niçin olamıyor" diye sormadı. "Doların karşılığı, ABD şirketleri ve varlığı oluyor da, bizim paramızın karşılığı neden bizim şirketlerimiz ve üretimimiz olmuyor" diye sormadı.

Sordu ise de cevabını bilemedi, bildi ise bu sömürüye son verecek bir çözüm üretemedi. Bu suskunluk ve sömürü, 2005 yılında Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli tezi, dünyaya deklere edinceye kadar devam etti.

Fransa'da devrimciler nasıl para bastı?

1789 Fransız İhtilali, 'yeniçağ'ı kapatıp 'yakınçağ'ı açan dünya tarihinin en önemli gelişmelerinden biridir. Dünya ekonomik ve siyasi hayatındaki önemi malum. Bilindiği üzere; Fransız Devrimi, dönemin zenginlerine ve asillerine karşı yapılmıştır. Devrim başarılır, ancak zenginlik devrilen tarafın elindedir. Devrimi ayakta tutmak için paraya ihtiyaç vardır. Fransız ihtilali yapılmadan önce, Fransa topraklarının 5'te 1'i Kiliselere aitti.

Devrim ile birlikte kilisenin topraklarına el konulmuştu. Devrimden sonra çıkış arayan yeni yönetim işte bu topraklara karşılık para bastı. Basılan paranın üzerine, "Bu paranın karşılığı Fransa topraklarıdır" yazıldı. İnsanlar;"toprak sağlam bir karşılık kimse toprağı alıp bir yere de götüremez" dedi ve basılan paraya güven duyarak kullandı. Tüm dünyayı etkileyen Fransız devriminin kalıcı olması, devrimcilerin Fransa topraklarına karşılık para basması nedeniyledir. Dünya tüm bunları unutmuş, kendisine dayatılan sömürü düzenini sorgulamadan kabul etmişti. 



Para gerçek karşılığını buldu

Prof. Dr. Haydar Baş, Milli Ekonomi Modeli ile para ile para kazanmanın önüne geçecek yeni bir para tanımı yaptı. Para; "emek ve üretimin karşılığıdır." Uluslararası ticaret açısından paranın konvertibl olması gerekir.

Bunun için de paraya karşılık gösterilmesi gerek. Sayın Baş; ülkenin yeraltı kaynaklarının mahkeme kararı ile tespit edilmesi, mahkeme kararı ile tespit edilen yeraltı kaynaklarına karşılık para basılması fikri ile gerçek anlamda paraya bir karşılık oluşturmanın formülünü ortaya koydu. Sonra ilk kez Milli Para kavramını dile getirdi.

"ABD doları; hem ABD'nin yerli parası, hem konvertibl olup uluslararası ticarette kullanılan para, hem de rezerv para olabiliyor ise her ülkenin kendi parası da aynı haklara sahip olmalı" dedi. "Her ülke kendi emek ve üretimine karşılık para basmalı, dış ticarette de milli paralar kullanılmalı" dedi. 2009 yılında Önce Rusya ile Çin arasında milli paralarla ticaret anlaşması yapıldı. Sonra Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika bu anlaşmaya taraf oldu. BRICS ülkeleri kendi ekonomilerini Milli Paralar ile ticaret tezi üzerinden şekillendirdi.

Daha sonra bu ülkeler ile üçüncü ülkeler benzer anlaşmalar yapmaya başladı. Dünya ticaretinde ABD dolarının kullanımı her geçen gün azalmaya, yıllardan bu yana devam eden sömürünün faturası ABD'ye kesilmeye başlamıştı. Çünkü, ABD doları ülkesine dönerken karşılığında mal ve hizmet isteniyordu. ABD başta olmak üzere kapitalist batı ülkeleri her geçen gün batarken milli paralarını basıp kullanan ülkeler yükseliyordu. Ancak batı ülkeleri; kuyruğu dik tutmaya, tükendiği halde tüm dünyaya, "yıkılmadım ayaktayım" mesajı vermeye çalışıyordu. Bu göstermelik duruş da, koronavirüs ortaya çıkıncaya kadar sürdü.

En acınası durumda olan Türkiye

Çok hızlı yayılan koronavirüsünün yayılmasının önüne geçmenin tek yolu, insanların temas etmesini engellemektir. Bunu sağlamanın en kestirme yolu da, sokağa çıkma yasağı koymaktır. Sokağa çıkma yasağı koymak kolay, ancak milyonlarca vatandaşına evinde bakabilmek ekonomik güç gerektiriyor. ABD buna cesaret edemedi. Avrupa ülkeleri de sokağa çıkma yasağı koyamadı ve on binlerin ölümünü izliyor.

Çin 1.5 milyar nüfusa, Hindistan 1.4 milyar nüfusa, Rusya 150 milyon nüfusa bakmayı göze aldı. Hiç tereddüt etmediler. Hemen sokağa çıkma yasağı koydular. Ancak çok güçlü ekonomisi var denen Almanya 80 milyon nüfusa, İtalya 60 milyon Nüfusa, Fransa 70 milyon nüfusa bakmayı göze alamadı. ABD 330 milyon nüfusa bakmayı hiç göze alamadı. Çin ve Rusya kendi halkına bakmanın yanı sıra batı ülkelerine yardımlar yapıyorlar. Uçaklar dolusu tıbbi cihaz gönderiyorlar. Koronavirüs ile blöf yapan ülkeler açığa çıktı. Herkes cebindekini çıkarıp masaya koysun" dendiğinde kimin cebinde ne var ortaya çıktı. Bu ortamda en acınası durumda olan ülke maalesef Türkiye. 
 
Tüm ülkeler az çok cebinden bir şeyler çıkarıp masaya koydu. Vatandaşına destek olmak için paketler açıkladı. Türkiye hükümeti ise halka IBAN numarası verip yardım kampanyası başlattı. Ancak Türk devleti de Türk milleti de bu sonucu kendisi tercih etti. Çin'de, Rusya'da, Hindistan'da fikirleri uygulanan Haydar Baş Hocayı dinlemek yerine, 18 yıllık yönetimin sonucunda ülkeyi milletin SMS ile yapacağı 10 TL'lik yardımına muhtaç eden insanları seçti. Her seçimde aynı yanlışı yapmakta ısrar etti ve bu gün bu fatura ile karşı karşıya.

Millet doğruya sırt döndü

Milletin karşı karşıya olduğu bu ağır faturanın bir diğer sebebi de şudur. İnsanlar akılları ile düşünür, ancak kalpleri ile karar verir. O nedenle çoğu zaman akli olanı tercih etmez. Örneğin sigaranın sağlığa zararlı olduğunu herkes bilir. Bu konuda tartışma yoktur. Ancak milyonlarca insan gene sigara kullanmaya devam eder. Akli izahlar tiryakileri sigaradan vazgeçirmez.

Ancak herhangi bir kullanıcı, örneğin akciğer kanseri olduğunu ve 3 aylık ömrünün kaldığını öğrendiğinde bir anda sigaradan nefret eder. Yani insanların, alışkanlıklarından vazgeçmesi ve keskin dönüş yapabilmesi için çoğu zaman ciddi bir tramvaya ihtiyaçları vardır. Bir diğer ölçü de şudur: İnsan hata yapabilir. Hataya dinde günah, hukuk sisteminde taksir denir. Her ikisinde de kast yoksa yaptırım azdır.

Ancak hatada ısrar, kastın varlığını gösterir. Kastın yaptırımı ise ağırdır. Millet doğruya sırt döndü ve yanlışı tercih etti. Ve bu yanlışı defalarca tekrarlayarak yani yanlışta ısrar ederek kastını ortaya koydu. Yukarıda belirttiğimiz üzere, kastın yaptırımı ağırdır.



Buhrandan çıkışın anahtarı Baş'ta

Şimdilik dünya koronavirüsün insan sağlığına etkilerini konuşuyor ve bundan korkuyor. Ancak önümüzdeki aydan itibaren dünya; virüsün ekonomik etkilerini ve sonuçlarını yaşamaya başlayacak. Şirketler batacak, milyonlar, belki de milyarlarca insan işsiz kalacak.

Yani insanlık büyük bir ekonomik travma yaşayacak gibi gözüküyor. Bu travma insanların kötü alışkanlıklarından vazgeçmesine, kararlarını değiştirmelerine sebep olacaktır. Dünya kendi iradesi ile bu çarpık kapitalist sistemi değiştirmediği için sakat temeller üzerine kurulu bu çarpık sistem, şimdi kapitalist ülkelerin üzerine çöküyor. Prof. Dr. Haydar Baş'ı ve onun Milli Ekonomi Modeli'ni iyi okuyup anlamak lazım.

Çünkü, bu buhrandan çıkışın anahtarı ondadır. Hatta tekrar tekrar okumak lazım. Meşhur Rus iktisatçı Prof. Dr. Valery Lebedev'in dediği gibi; "Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli tezinin satır aralarında gizli kodlar var. Her okuduğunuzda yeni bir kodu çözersiniz."  

Erdoğan'dan 31 Mart yorumu
'İlk kazanan sandık olmuştur'
Tasarruf genelgeleri kağıt üstünde, vergi artışları gerçek
Kamu ne kadar tasarruf yaptı?
Vatandaşın kemeri değil boğazı da sıkılacak
Yeme içmeye KDV zammı geliyor!
Bakan Şimşek'ten açıklama geldi
'Söylentilere inanmayın'
Yeni imajıyla ilk grup toplantısını yaptı
'Teşekkür önce örgütümüze'
75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
Bayram trafiğinin acı bilançosu
Ticaret Bakanlığı'ndan çimento açıklaması
9 Nisan'dan önce gümrüklemesi yapıldı
Yerel seçimi kazanan CHP'yi uyardı
Bahçeli'den yeni anayasa çıkışı
Yargıtay'da başkanlık krizi sürüyor
17 turda da sonuç çıkmadı
Ölümden dönen Zehra nine konuştu
'Parçalayacaklardı, zor kurtuldum'
Sadece karın doyurmanın maliyeti
Minimum 16 bin 646 TL
Tarımda maliyetler yükselmeye devam ediyor
Tarım ÜFE yıllık yüzde 61.87 arttı
Metin Cihan'dan İsrail'le ticaret konusunda yeni belge
'Bize yalan söylediler'
Altınok'u memleketinde bile geride bıraktı
Yavaş AKP'nin kalelerini de yıktı!
Tarladaki fiyatı 7 liraya kadar düştü
Enkaz kentte bereketli hasat
Erdoğan'dan 31 Mart yorumu
'İlk kazanan sandık olmuştur'
Tasarruf genelgeleri kağıt üstünde, vergi artışları gerçek
Kamu ne kadar tasarruf yaptı?
Vatandaşın kemeri değil boğazı da sıkılacak
Yeme içmeye KDV zammı geliyor!
Bakan Şimşek'ten açıklama geldi
'Söylentilere inanmayın'
Yeni imajıyla ilk grup toplantısını yaptı
'Teşekkür önce örgütümüze'
75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
Bayram trafiğinin acı bilançosu
Ticaret Bakanlığı'ndan çimento açıklaması
9 Nisan'dan önce gümrüklemesi yapıldı
Yerel seçimi kazanan CHP'yi uyardı
Bahçeli'den yeni anayasa çıkışı
Yargıtay'da başkanlık krizi sürüyor
17 turda da sonuç çıkmadı
Ölümden dönen Zehra nine konuştu
'Parçalayacaklardı, zor kurtuldum'
Sadece karın doyurmanın maliyeti
Minimum 16 bin 646 TL
Tarımda maliyetler yükselmeye devam ediyor
Tarım ÜFE yıllık yüzde 61.87 arttı
Metin Cihan'dan İsrail'le ticaret konusunda yeni belge
'Bize yalan söylediler'
Altınok'u memleketinde bile geride bıraktı
Yavaş AKP'nin kalelerini de yıktı!
Tarladaki fiyatı 7 liraya kadar düştü
Enkaz kentte bereketli hasat

Bakan Yerlikaya: Bayram tatilindeki trafik kazalarında 75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 6-14 Nisan tarihlerini kapsayan Kurban Bayramı tatili sebebiyle yurt genelinde meydana gelen 6 bin 530 trafik kazasında 75 kişinin hayatını kaybettiğini, 10 bin 810 kişinin ise yaralandığını bildirdi.
16.04.2024 13:42:00
İhlas Haber Ajansı
Bakan Yerlikaya: Bayram tatilindeki trafik kazalarında 75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
Bakan Yerlikaya: Bayram tatilindeki trafik kazalarında 75 kişi hayatını kaybetti, 10 bin 810 kişi yaralandı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Ankara'da yer alan Polis Müzesi'nde 9 günlük Ramazan Bayramı tatiline ilişkin trafik verileriyle ilgili basın açıklaması düzenledi.

Açıklanan verilerin 2016 ve 2019 yıllarındaki bayram tatili verileriyle kıyaslayan Bakan Yerlikaya, şunları aktardı:

'Bugün, yıllara göre 9 günlük bayram tatillerini kıyaslıyoruz. 2019'da 16 bin 651 personelimiz denetimlerde görev aldı. 2024'te ise 26 bin personel görev aldı. Aktif olarak 1 günde çalışan personel sayımız ise 18 bin civarındaydı.'

'2024'te 3 milyon 642 bin 538 araç denetlenmiş'

Denetlenen araç sayısıyla ilgili bilgi veren Bakan Yerlikaya, '2016'da 895 bin, 2019'da bir milyon 431 bin, 2024'te ise 3 milyon 642 bin 538 araç denetlenmiş. Bu denetimler sonucu 2016'da 225 bin, 2019'da 290 bin, 2024'te toplam ise 485 bin 710 işlem yapılmıştır. Bunun 207 bin 407'si hız nedeniyle yapılan işlemler. Diğer nedenlerle de 278 bin işlem yapıldı' ifadelerine yer verdi.

'8 sene içerisinde 7 buçuk milyonluk bir sürücü artışı oldu'

Araç ve sürücü artışına rağmen verilerde olumlu düşüşler yaşandığını kaydeden Bakan Yerlikaya, '2016'da 6 bin 291, 2019'da 5 bin 780, 2024'te 6 bin 530 kaza yaşandı. Bu 8 sene içerisinde 7 buçuk milyonluk bir sürücü artışı oldu. Araç sayısı ise 9.3 milyon arttı. Kazalarda 2016'da 152, 2019'da 86, 2024'te 75 kişi hayatını kaybetti. 2016'da 11 bin 265 kişi yaralanırken, 2024'te ise bu sayı 10 bin 810'a düştü' diye konuştu.

'Selektörle radar uyarısı yapan sürücülere uygulanan cezalar iptal edildi'

Düzce'de 14 sürücünün trafikte birbirlerine selektör yaparak radar uyarısı yapması sebebiyle uygulanan cezaların iptal edildiğini bildiren Bakan Yerlikaya, 'Biz hiçbir vatandaşımıza işlem yapmaktan hoşlanmıyoruz. Vatandaşlarımızın ölüm veya yaralanmalı sonuçlara neden olacak kazalara karışmasını asla istemiyoruz. Denetimlerin de bunun için olduğunu söylüyoruz. Düzce'de trafikte selektör yaparak sürücülere radar uyarısında bulunanlar olmuş. Bu sürücülere de işlem yapılmış. Talimatımızı verdik, o işlemlerinin tamamını iptal ettik' şeklinde konuştu.

Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliğine Basri Bağcı seçildi

Anayasa Mahkemesi (AYM) üyesi Basri Bağcı, Yüksek Mahkemenin başkanvekilliği görevine seçildi

16.04.2024 12:39:00 / Güncelleme: 16.04.2024 12:44:12
AA
Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliğine Basri Bağcı seçildi
Anayasa Mahkemesi Başkanvekilliğine Basri Bağcı seçildi

AYM Başkanı Zühtü Arslan'nın görev süresinin 20 Nisan'da dolacak olması nedeniyle 21 Mart'ta yapılan seçimde başkanvekilliği görevini yürüten Kadir Özkaya, Yüksek Mahkemenin yeni başkanı seçilmişti.

Edinilen bilgiye göre, Özkaya'dan boşalan başkanvekilliği görevi için AYM Genel Kurulunda seçim yapıldı. Basri Bağcı, 9 oy alarak salt çoğunluğu sağladı ve Anayasa Mahkemesi Başkanvekili oldu.

Bağcı'nın öz geçmişi

Basri Bağcı, 1967'de Ankara'nın Elmadağ ilçesinde doğdu, 1988'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu.

Ankara adli yargı hakim adayı olarak 1989'da mesleğe başlayan Bağcı, sırasıyla Sivas Gürün, Siirt Pervari, Konya Hüyük'te cumhuriyet savcılığı, Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığında adalet müfettişliği, adalet başmüfettişliği ve çeşitli görevlerinin ardından 2017'de Yargıtay üyeliğine seçildi.

Bağcı, 2 Nisan 2020'de Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmiş, 6 Nisan 2020'de görevine başlamıştı.

Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca'nın 4 yıllık görev süresinin dolması nedeniyle yapılan başkanlık seçimlerinin 17. turunda da hiçbir aday salt çoğunluğu sağlayamadı

16.04.2024 12:13:00 / Güncelleme: 16.04.2024 12:34:24
AA
Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı
Yargıtay Başkanı seçimi 17. turda da sonuçsuz kaldı

Mehmet Akarca, Yargıtay Başkanlığı görevine 24 Mart 2020'de seçildi, 4 yıllık görev süresi 24 Mart itibarıyla doldu.

Bu kapsamda Yüksek Mahkemenin 4 yıl boyunca görev yapacak yeni başkanını belirlemek için Yargıtay üyeleri 25 Mart Pazartesi sandık başına gitti.

Seçimin ilk 16 turunda hiçbir adayın, 348 Yargıtay üyesinin salt çoğunluğu olan en az 175 oyu alamaması üzerine bugün 17. tur oylaması yapıldı.

Oylama sonucu Mehmet Akarca 105, 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez 104, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ise 108 oy aldı. Seçime katılım 328 olarak kayıtlara geçerken, 1 boş oy kullanıldı, oylardan 10'u da geçersiz sayıldı.

Salt çoğunluğun sağlanamaması nedeniyle seçime 18. tur oylamayla devam ediliyor.

Seçimlerde üye tam sayısının salt çoğunluğunun hazır bulunması gerekiyor. 

Kırmızı bültenle aranan Nurlan Zharımbetov İstanbul'da yakalandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İstanbul'da düzenlenen 'Mahzen-27' operasyonuyla hakkında İnterpol'ün kırmızı bültenle dolandırıcılık suçundan, sarı bültenle 2 ayrı hırsızlık suçundan aranma kaydı bulunan Kazakistan uyruklu Nurlan Zharımbetov'un yakalandığını açıkladı.
16.04.2024 08:44:00
İhlas Haber Ajansı
Kırmızı bültenle aranan Nurlan Zharımbetov İstanbul'da yakalandı
Kırmızı bültenle aranan Nurlan Zharımbetov İstanbul'da yakalandı
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın verdiği bilgilere göre, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat ile Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Başkanlığı koordinesinde; İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü KOM Şube Müdürlüğünce aranan şahıslara yönelik yapılan çalışmalar sonucu Kazakistan tarafından "Dolandırıcılık ve Hırsızlık" suçlarından kırmızı ve sarı bülten ile aranan Nurlan Zharımbetov İstanbul'da düzenlenen "Mahzen-27" operasyonuyla yakalandı.


Bakan Yerlikaya sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 'Aziz milletimizin bilmesini isterim ki; hangi büyüklükte olursa olsun, hangi bülten ile aranırsa aransın, halkımızın huzurunu kaçıran uluslararası organize suç örgütlerine, zehir tacirlerine nefes aldırmayacağız. Hepsini tek tek adalete teslim edeceğiz' ifadelerine yer verdi.


logo

Beşyol Mah. 502. Sok. No: 6/1
Küçükçekmece / İstanbul

Telefon: (212) 624 09 99
E-posta: internet@yenimesaj.com.tr gundogdu@yenimesaj.com.tr


WhatsApp iletişim: (542) 289 52 85


Tüm hakları Yeni Mesaj adına saklıdır: ©1996-2024

Yazılı izin alınmaksızın site içeriğinin fiziki veya elektronik ortamda kopyalanması, çoğaltılması, dağıtılması veya yeniden yayınlanması aksi belirtilmediği sürece yasal yükümlülük altına sokabilir. Daha fazla bilgi almak için telefon veya eposta ile irtibata geçilebilir. Yeni Mesaj Gazetesi'nde yer alan köşe yazıları sebebi ile ortaya çıkabilecek herhangi bir hukuksal, ekonomik, etik sorumluluk ilgili köşe yazarına ait olup Yeni Mesaj Gazetesi herhangi bir yükümlülük kabul etmez. Sözleşmesiz yazar, muhabir ve temsilcilere telif ödemesi yapılmaz.